BAREM | Araştırmalarımız
TR EN
barem@barem.com.tr
+90 501 124 6415
Tekirler Sokak No:3, Levent, Beşiktaş/İstanbul 34330
Araştırmalarımız
Ödüllendirilmiş başarılar ve sürekli yenilenen bakış açısıyla...
06.12.2022
BAREM WIN Global Mod ve Ülkeye Bağlılık Araştırması
Bugün WIN International grubu ile birlikte 24 ülkede gerçekleştirdiğimiz bir araştırmanın ilginç sonuçlarını paylaşmak istiyoruz. Araştırmada insanlara anlık ruh hallerini, ülkelerinde yaşamaktan ne kadar memnun olduklarını ve gerekirse ülkeleri için savaşmaya gönüllü olup olmadıklarını sorduk.

Türkiye modu en düşük üçüncü ülke
 
Dünyada insanların %68’i modlarını olumlu, %30’u ise olumsuz olarak ifade ediyor.

Erkeklerin (%70), yaşlıların (65+ yaş - %74), gelir durumu iyi olanların (%78), yüksek eğitimlilerin (%76) ve çalışanlarla (%73) emeklilerin (%72) ruh durumları ortalamadan daha iyi.

Vatandaşlarının modları en iyi olan ülkeler Finlandiya (%86), Kolombiya (%84) ve Kanada (%82); en kötü olanlar ise Japonya ve Filistin (%53).

Türkiye ise; %55 oranla modlarını olumlu olarak ifade edenlerin en düşük olduğu üçüncü ülke.

Türkiye’de modu en yüksek gruplar 35-54 yaş (%58), üst sosyoekonomik statü (%66) ve eğitim (%62) grupları. 18-34 yaş grubundaki gençler (%52) ve emekliler (%41) ise en düşük moda sahip olanlar arasında yer alıyor. 

Türkiye’de kadınlar erkeklerden daha çok ülkelerine bağlı

Araştırmada görüşülen kişilerin ülkelerine ne kadar bağlı oldukları, “Ülkem benim için yaşanacak en iyi yer” ifadesinden “Bir an önce ülkeyi terketmek istiyorum” ifadesine kadar dört seçenek ile irdelendi.

Global olarak ülkesine bağlı kişilerin oranı %63, nötr olanların %20, ülkesiyle ilgili olumsuz duygular taşıyanların ise %14.

Bu konu özelinde kadın-erkek arasında fark yok. Yaş ve gelir arttıkça olumlu duygular artıyor. Ülkelerine en bağlı kesimler emekliler (%72) ve ev kadınları (%71).

Ülkesiyle bağları en güçlü insanlar, Pakistan (%90), Finlandiya (%87) ve Kanada’da (%82) yaşarken bağın en zayıf olduğu ülkeler Lübnan (%33), Nijerya (%40) ve Arjantin (%43).

Türkiye’de ülkesine bağlı kişilerin oranı (%67) 24 ülke ortalamasının üstünde. Nötr olanlar %13, olumsuz olanlar ise %17. Bu da ortalamanın üstünde bir oranı gösteriyor.

Türkiye’de kadınlar (%72) ülkelerine erkeklerden (%62) daha çok bağlı. Yaş arttıkça ülkeye bağlılık artıyor. En bağlı kesimler ev kadınları (%79), 55 yaş ve üstü (%76), ilkokul mezunları (%76) ve C2 sosyoekonomik statü grubu (%74). Diğer taraftan Türkiye dışında bir ülkede yaşamayı tercih edeceğini ifade eden kişiler en çok 18-34 yaş grubu gençler (%24), üst eğitimliler (%23) ve AB sosyoekonomik statü grupları (%21). 
 


“Gerekirse ülkem için savaşırım”
 
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle, özellikle vicdani redcilerle, tekrar gündemde yer bulan “Katıldığı bir savaş olursa ülkeniz için savaşmaya istekli olur musunuz” sorusuna verilen cevapların ülkeler ortalaması %45 oranla “evet”, %36 oranla “hayır”.

Erkekler arasında evet diyenlerin oranı %52. Savaşa gitme isteği yaş, gelir ve eğitim arttıkça azalıyor.

Gerekirse savaşmaya en gönüllü ülkeler Pakistan (%96), Türkiye (%85) ve Peru (%74). Tam tersi savaşa gitmeyi en az isteyen ülkeler Hollanda (%16) ve Japonya’nın (%19) yanı sıra Almanya ile İtalya (%22).

Türkiye, gerekirse savaşa gitmeye istekli olma konusunda 24 ülke arasında %85 oranla Pakistan’ın ardından ikinci sırada.

Bu tercih toplumun tüm kesimlerine yayılmış durumda. Hayır diyenler arasında istatistiki olarak anlamlı fark yalnızca AB sosyoekonomik statü grubu ve öğrencilerde (%16) var.        
 

Hiç bir ülkenin hiç bir vatandaşının savaşmak zorunda kalmaması dileğiyle

 
Araştırma Künyesi: Araştırma 1 Nisan – 5 Mayıs 2022 tarihleri arasında 24 ülkede 21.498 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi. Türkiye’de Diyalog Araştırma işbirliği ile 4-12 Nisan 2022 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1000 kişi ile görüştü.
 
DAHA FAZLA OKU

31.05.2022
BAREM WIN Rusya Ukrayna Savaşı Araştırması-1
Rusya Devlet Başkanı Putin’in "Ukrayna’nın askerden ve Nazizm’den arındırılması" amacıyla askerî operasyon başlatmasının üzerinden üç ay geçti. Operasyon artık İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da gerçekleşen en büyük konvansiyonel savaş olarak adlandırılıyor.  

Bugün global ortağımız WIN International ile 24 ülkede 21.498 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz araştırmanın ışığında Dünya kamuoyunun bu savaşla ilgili neler düşündüğünü paylaşmak istiyoruz. , 

Savaşın sorumlusu Rusya

Araştırmaya katılan 24 ülkedeki nüfusun neredeyse üçte ikisi (%64), Ukrayna’daki savaştan Rusya’yı sorumlu tutuyor. Bu algı dünyada bölgelere göre farklılık gösteriyor. Avrupa (%75), Amerika (%65) ve Asya Pasifik (%63) bölgeleri Rusya’yı savaşın sorumlusu olarak görürken, MENA bölgesinde görüşler dağınık. Bu bölgede savaşın başlamasına neden olan taraf nüfusun %30’una göre Rusya, %26’sına göre ise ABD. Finlandiyalıların neredeyse tamamı (%98) Rusya’yı suçlarken, Sırplar savaşın sorumluluğunu Rusya’dan (%19) çok ABD (%46), NATO (%36) ve Ukrayna’ya (%22) veriyorlar.
 

 

Türkiye ise tek bir taraf yerine, Rusya (%39) ve ABD’nin (%35) yanı sıra Avrupa ülkeleri (% 24) ve NATO’yu da (%22) savaşa neden olmakla suçluyor. Üstelik Ukrayna’yı da tam anlamıyla masum görmüyor. Nüfusun %16’sı savaş nedeniyle Ukrayna’yı suçlarken üst sosyoekonomik grup (%26), öğrenciler (%25), üniversite ve üzeri eğitimliler (%24), erkekler (%22) ve tam zamanlı çalışanlar (%21) arasında bu oran yükseliyor.

Savaşı sonlandırma çabaları yalnızca Ukrayna’dan geliyor

Öte yandan, yalnızca Ukrayna, savaşı durdurmaya yardımcı olmak için yeterince çaba gösteren taraf olarak algılanıyor. Gerçekten de 24 ülkedeki katılımcılar Rusya (%67), NATO (%55), Çin (%46), ABD (%45) ve Avrupa ülkelerinin (%42) çatışmayı sona erdirmek için ellerinden geleni yaptıklarına inanmıyorlar. Ukrayna ve Rusya’nın barış çabalarını en yüksek değerlendiren ülkeler Finlandiya ve Sırbistan. Finlandiyalıların %82’si Ukrayna’nın, Sırpların %20’si Rusların savaşı durdurmak için yeteri kadar çabaladıkları kanaatindeler.

 


Türkiye’de barış çabalarının değerlendirilmesi global sonuçlarla benzer bir eğilim gösteriyor. Toplumun yaklaşık yarısı (%48) Ukrayna’nın barış için yeterince çaba gösterdiğini düşünürken, Rusya (%56), ABD (%56), Avrupa ülkeleri (%55), NATO (%53) ve Çin’in (%51) çatışmayı sona erdirmek için ellerinden geleni yapmadıkları düşüncesi hakim. Türkiye’de ayrıca Türkiye’nin barışa katkı çabaları da soruldu. Nüfusun %61’i Türkiye’nin barış için yeteri kadar çabaladığını düşünüyor. Ev kadınları (%70), orta alt sosyoekonomik statü sınıfı (C2 - %67) ve ilk öğretim mezunları (%65) arasında bu oran daha yüksek.

Savaşın 2022’de bitmesi bekleniyor

Araştırma kapsamında, görüşülen kişilerden savaşın ne zaman biteceği tahminleri de alındı. 24 ülkede insanların %39’unun bu konuda bir fikri yok. Soruya cevap verenlerin %57’si savaşın 2022 yılında biteceğini öngördü.

Türkiye’de savaşın bitimiyle ilgili bir tahmini olmayanların oranı (%49) daha yüksek. Cevap verenlerin yarısı (%49) savaşın 2022 yılında biteceğini düşünüyor.

Savaş konusunda haber alınan kaynaklara güvenilmiyor

Dünyada insanlar kendi medyalarından aldıkları savaş haberlerinden pek emin olamıyorlar. Bu haberlere güvenenlerin (%44) ve güvenmeyenlerin (%45) oranları benzer. Haber alınan diğer kaynak kamu yetkilileri. İnsanlar oradan aldıkları haberlerin kalitesine daha da az güveniyorlar. Güvenenlerin oranı %41 iken %48’i güvenmediğini ifade ediyor.

Türkiye’de medyaya bakış dünya ortalamasıyla benzer. Medyanın savaş haberlerine güvenenlerin oranı %42, güvenmeyenlerin oranı ise %43. Diğer taraftan Türk halkının yüzde 36’sı kamu yetkililerine güvenirken, güvenmeyenlerin oranı ise %45.

Araştırma Künyesi:
Araştırma 1 Nisan – 5 Mayıs 2022 tarihleri arasında 24 ülkede21.498 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi. Türkiye’de Diyalog Araştırma işbirliği ile 4-12 Nisan 2022 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1000 kişi ile görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

17.05.2022
BAREM WIN Global Teknoloji Araştırması - 1
Internet hayatımızın o kadar içinde ki, beynimizin bir kısmını ona devredeli çok oluyor. Hayatımızdaki yeri sürekli genişliyor. Pandemi sırasında; özellikle karşılıklı sosyalleşme, alışveriş ve uzaktan çalışma olanağı yaratması her kesimden insanı minnettar bıraktı. Ancak madalyonun bir yüzü daha var. Çevrim içi paylaştığımız kişisel bilgilerimizin suistimal edilme riski endişe yaratıyor. Üstelik verileri kötüye kullanılanların çokluğu bu endişenin pek yersiz olmadığını gösteriyor.

Internet gününde global ortağımız WIN International ile birlikte 39 ülkeden 33.236 kişi ile görüşerek gerçekleştirdiğimiz teknoloji araştırmasının bazı sonuçlarını paylaşmak istiyoruz.

Dünyanın yarısı kişisel bilgilerini paylaşmaktan endişe duyuyor  

Küresel nüfusun neredeyse yarısı (%48), kişisel bilgilerini dijital olarak paylaşma konusunda endişeli. Geçen yıla göre üç puanlık bir artış (%45) gösteren bu oran kadınlarda %47’den %50’ye, erkeklerde %43’ten %47’ye artmış durumda. Artışın nedenleri arasında pandemi sırasında yükselen online satın alma ve banka işlemleri sayılabilir. Endişenin altında ise “iyi bir sanal güvenlik sistemi olmadan özel verilerin sağlanması, kişisel verilerin yasa dışı eylemler için çalınmasına veya manipülasyonuna yol açabilir” düşüncesi yatıyor.
Amerika kıtasının yarısından fazlası (%54) bilgilerini dijital olarak paylaşma konusunda endişeli. Afrika ve MENA, geçen yılın sonuçlarına göre endişe seviyesini sırasıyla yüzde 22 ve 15 puan artıran bölgeler.
Ülke bazında, Brezilya (%72), Çin (%71) ve Türkiye (%61), bilgilerini dijital olarak paylaşma konusunda en endişeli ülkeler. En az endişeli görünenler ise Lübnan (%31), Filistin (%30) ve Almanya (%29). Çin’de yaşanan Kişisel Bilgilerin Korunması Yasası ile ilgili yerel tartışmaların, insanların konuyla ilgili görüşlerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadığını gösteriyor.
 

Türkiye, 39 ülke arasında %61 katılım oranıyla kişisel verilerini çevrim içi paylaşmaktan en çok endişe duyan 3’üncü ülke. En endişeli grupları orta yaş (35-54 yaş- %68), üst sosyo ekonomik statü (AB ses - %70), üniversite ve üzeri eğitimli (%69) ve ücretli veya maaşlı çalışanlar (%65) oluşturuyor.

Kişisel bilgilerimizi paylaşıyoruz fakat ne yapılacağını kestiremiyoruz
 
Kişisel bilgileri çevrimiçi paylaşma konusundaki artan endişe düzeyi, bir kez paylaşıldığında verilerimize ne olduğu konusunda artan farkındalıkla paralel gidiyor.
Küresel nüfusun üçte biri (%33), verilerine ne olduğunu bildiğini söylüyor. Bu oran 2020’ye göre %6 artış demek. Oran artmış da olsa, kişisel verilerinin gelecekteki kullanımını görmezden gelen önemli bir çoğunluk hala var.
Çin (%71), Hindistan (%51) ve Brezilya (%49) paylaşılan kişisel verilerin kullanımı konusunda en yüksek farkındalık yüzdelerine sahipken, Japonya (%16), Finlandiya ve Güney Kore (her biri %9 ile) en düşük sonuçlar.
 

Türkiye’de farkındalık oranı global ortalama ile aynı (%33). Bu oranla 39 ülke içinde 22’inci sıradayız. Kişisel bilgilerini paylaştıktan sonra, bilgilerle neler yapıldığını en çok bilen kesimleri üst gelir (%41), üst (AB) sosyoekonomik statü,  lise (%39) ve Üniversite (%36) mezunları ile ücretli veya maaşlı çalışanlardan (%35) oluşturuyor.

Verileri kötüye kullanılanların oranı çok yüksek

Araştırma sonuçlarına göre, çevrim içi paylaştığı kişisel verileri kötüye kullanılan veya düpedüz suistimal edilen kişilerin oranı oldukça yüksek. Daha önce iletişimi olmayan firmalardan (spam) maillerin gelmesi en yüksek oranda (%41) karşılaşılan kötüye kullanım. Banka hesap detayları gibi kişisel bilgileri ele geçirmeye çalışan sahte mailler alanların oranı da oldukça yüksek (%31).
 Bazı yerlere verilen kişisel bilgilerin dışarıya sızdırılması (%12), e-postanın “hack”lenmesi (%11) ve banka hesabının ya da kredi kartının hileli kullanımı (%11) ise daha saldırgan eylemler. Bunlar daha az oranda gerçekleşmiş olmalarına rağmen artıyor. Başına bu tarz durumlardan en az biri gelenlerin oranı dünyada %60. Amerika Birleşik Devletleri (%71), Hong Kong (%64) ve Meksika’da (%63) insanların diğer ülkelerdeki insanlardan daha fazla gizlilik konusunda sorun yaşadığı görülüyor.



Türkiye’de bu durumlardan en az birini yaşamış olanların oranı (%59)  dünya ortalamasına çok yakın. Türkiye’de insanlar dünya ortalamasına göre daha çok spam mail alıyor (%45), sahte mail alanlar ise daha az (%23). Kişisel bilgileri sızdırılanlar (%18) ve e-postası “hack”lenenler (%12) dünya ortalamasının üzerindeyken, banka hesabı ya da kredi kartı hileli kullanılanlar (%8) global ortalamaya göre daha düşük oranda.   

Araştırma Künyesi: Araştırma, 39 ülkede 33.236 kişi ile ülkeleri temsil eden örneklem ve çeşitli veri toplama yöntemleri kullanılarak, Ekim-Aralık 2021 aylarında gerçekleştirildi. Türkiye’de 25 Ekim-30 Kasım 2021 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) ile 1003 kişi ile görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

29.04.2022
BAREM WIN Global Sağlık Araştırması 2022
Pandeminin etkisinin ve önlemlerinin iyice azaldığı bir döneme girdik. Umarız tamamen bitişi de yakındır. Bu boyutta bir pandemiyle hayatlarında ilk kez karşı karşıya gelen insanlar tüm dünyada başta gezegenin sürdürülebilirliği olmak üzere, kendi iş-özel yaşam dengeleri, beslenme alışkanlıkları ve sağlık durumları gibi konularda artık daha hassaslar.
Bugünkü yazımızda WIN International ile birlikte 39 ülkede gerçekleştirdiğimiz ve kişisel sağlık algısı ile birlikte sağlığı etkileyen bazı alışkanlıkları da irdelediğimiz Global Sağlık Araştırmasını paylaşacağız.
Araştırma pandeminin yol açtığı tüm olumsuzluklara rağmen dünyada ve Türkiye’de nüfusun dörtte üçünden fazlasının kendini sağlıklı hissettiğini ortaya koyuyor. Dünyada üç kişiden ikisi kaliteli uykunun keyfini çıkarırken, Türkiye’nin yarısı uykusuz. Dünya nüfusunun üçte biri stres altında olduğunu söylerken, Türkiye biraz daha gergin.
 Tüm dünyada kendini sağlıklı hissedenlerin oranı yüzde 77
Bir önceki yıl yapılan araştırmada tüm dünyada yüzde 79 olan kendini sağlıklı hissetme oranı bu yıl 2 puan düştü.
Global olarak erkekler kendilerini kadınlardan daha sağlıklı görme eğilimindeler. Yaş arttıkça sağlık algısı aşama aşama azalıyor. 18-35 yaş grubunda %83 olan sağlıklı hissetme oranı, 55 yaş ve üstünde %70’e düşüyor. Sağlık algısı eğitim ve gelir arttıkça artıyor. Yaş grubu ile de bağlantılı olarak öğrenciler (%85) kendini en sağlıklı hisseden grup iken emekliler (%64) en az sağlıklı kesim.
 Dünyada kendini sağlıklı görenlerin en yüksek oranda olduğu bölge Asya Pasifik (%84). Ülke bazında ise en yüksek ve en düşük oranlar Vietnam (%93) ile Polonya’da (%55) görünüyor.
Türkiye’de kendini sağlıklı hissedenlerin oranı geçen yıla göre 2 puan düşerek %76 oldu. Türkiye bu oranla 39 ülke arasında 21. sırada yer aldı.
Türkiye’de sağlık algısı dünyaya paralel olarak Erkek (%81), Genç (%83), Eğitimli (%88) ve Üst sosyoekonomik gruplarda (%86) daha yüksek. Türkiye’de sağlık algısı en düşük grup, dünya genelinden farklı olarak ev kadınları (%61). Ev kadınlarını işsizler (%70) ve emekliler (%71) takip ediyor.
Sağlığa olumlu etkisi olan alışkanlıklar
 Araştırmada sağlığı olumlu veya olumsuz etkilediği düşünülen bazı alışkanlıklar da irdelendi. İncelenen olumlu alışkanlıklar geçen yıllarda iyi uyku ve egzersiz idi, bu yıl bu listeye sağlıklı yemek de eklendi
Dünya genelinde üç kişiden ikisi sağlıklı beslendiğini düşünüyor
Araştırma sonucuna göre dünyada sağlıklı beslenenlerin oranı %67. En yüksek oranlar üniversite üzeri eğitimli, 65 yaş ve üzeri gruplarla emekliler arasında (%76). Vietnam (%97) ile en yüksek, Tayland (%37) ile en düşük sağlıklı beslenen oranı olan ülkeler.
 
Türkiye sağlıklı beslenenlerin oranı açısından %62 ile 39 ülke arasında 23. sırada. Dünyadaki eğilimden farklı olarak Türkiye’de 18-34 yaş grubunda sağlıklı beslenenlerin oranı (%55) diğer yaş gruplarına göre en az 10 puan daha düşük. Sağlıklı beslenmeye en uzak kesimler en alt gelir grubu (%40) ve işsizler (%44).
Dünyada 3 kişiden 2’si iyi uyuyor
Görüşülen kişiler arasında üç kişiden ikisi (%65) iyi uyuduğunu ifade ediyor. Erkekler (%67), kadınlara oranla daha iyi uyuduklarını belirtirken, eğitim ve sosyo ekonomik statü arttıkça iyi uyuma oranı da artıyor. Emekliler, ücretli - maaşlı ve kendi hesabına çalışanlar uykunun keyfini çıkarabiliyorken, en kalitesiz uykuya sahip olan kesim ev kadınları. Asya Pasifik ülkelerinde iyi uyuyanların oranı %71’e çıkıyor. Ülkeler söz konusu olduğunda en yüksek ve en düşük oranlar Vietnam (%91) ile Şili’de (%40) görünüyor.       
 Türkiye’de ise çok sıklıkla ve sıklıkla iyi uyuduğunu söyleyenlerin oranı geçen yıl ile aynı, % 50. Türkiye bu oranla 39 ülke içinde 37. sırada.
Geçen yılın aksine bu yıl özellikle gelirle ilgili demografik kırılımlarda önemli farklar görünüyor. Üst sosyoekonomik statü ve eğitim (%60) grupları ile üst gelir grubu (%57) toplumun diğer kesimlerine göre biraz daha rahat uyuyor. Ev kadınları içinde iyi uyuduğunu söyleyenlerin oranı yalnızca %41.
Dünyada beş kişiden ikisi düzenli egzersiz yapıyor
Araştırmaya göre, dünya genelindeki insanların yüzde 40’ı düzenli egzersiz yapıyor. 2018’den beri bu oran 3 puan artmış durumda. Kadınlar erkeklere göre daha az spor yapıyor, ev kadınları arasında spor yapanların oranı en düşük seviyede (%31). Eğitim ve gelir seviyesi arttıkça düzenli spor yapanların oranı da yükseliyor. Ülkeler arasında en yüksek ve en düşük oranlar Hindistan (%64) ile Şili’de (%21) görünüyor.
Türkiye’de düzenli egzersiz yaptığını söyleyenlerin oranı %24, geçen yıldan 3 puan daha fazla. Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 37. sırada yer aldı. En çok spor yapan gruplar öğrenciler (%34), üst sosyoekonomik statü ve üst gelir grupları (%31) ile üniversite ve üzeri eğitimliler (%30).
 Sağlığa olumsuz etkisi olan alışkanlıklar
 Araştırmada sağlığa olumsuz etkisi olduğu düşünülen bazı alışkanlıklar da incelendi. Bunlar stres ile sigara ve alkol kullanımı. 
Dünyada üç kişiden biri sıklıkla stres yaşıyor
Araştırmaya göre, dünya nüfusunun yüzde 33’i düzenli olarak stres yaşıyor. Kadınlar (%38) erkeklere (%28) göre daha çok stres altında. Yaş arttıkça stres azalıyor. Beş öğrenciden ikisi sıklıkla stres yaşarken, emeklilerde oran beşte bire düşüyor. Dünyadaki en gergin ulus Japonlar  (%50), en stressiz Vietnamlılar (%5)
Türkiye’de insanların yüzde 40’ı çok sıklıkla veya sıklıkla stres yaşadığını ifade ediyor. Bu oranla 39 ülke arasında 9. sırada. Türkiye’deki en stresli gruplar işsizler (%63), öğrenciler (%51) ve 18-34 yaş grubu (% 50)
Pandemi döneminde sigara tüketimi düştü
Küresel nüfusun yüzde 18’si düzenli olarak sigara kullanıyor. Dünya genelinde erkeklerin çok sıklıkla ve sıklıkla sigara kullanma oranları yüzde 24 iken, kadınlarda bu oran yüzde 13. Sigara kullanımı yaş arttıkça artarken, 65 yaş ve üzeri grupta hızla düşüyor. Eğitim yükseldikçe sigara içenlerin oranı azalıyor. Dünyada sıklıkla sigara kullanan oranının en yüksek olduğu ülke Yunanistan (%37), en düşük ise Nijerya (%5)
Türkiye’de ise düzenli sigara kullananların oranı yüzde 34, bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 3. sırada. Türkiye’de en fazla sigara tüketenler sırasıyla; erkekler (%46), esnaf (%44), ücretli ve maaşlı çalışanlar (%43) ve işsizler (%42).
Dünyada çok sıklıkla veya sıklıkla alkol kullananların oranı ise yüzde 16. Sigarada olduğu gibi erkeklerin alkol kullanma oranı (%20) da kadınlarınkinin (%11) iki katına yakın. Global olarak yaş, eğitim ve gelir arttıkça alkol kullananların oranı da artıyor. Türkiye’de ise yüzde 5’lik kesim çok sıklıkla veya sıklıkla alkol kullanıyor.
DAHA FAZLA OKU

21.04.2022
BAREM WIN Global İklim Değişikliği Araştırması-2
Küresel ısınmanın insanlık için ciddi bir tehdit olduğu konusunda neredeyse tüm dünya hem fikir ve doğal afetlerdeki artış iklim değişikliğine bağlanıyor. 

Bu yazımızda insanların iklim değişikliğinin durdurulması konusunda ne düşündüklerini paylaşacağız. 

İklim değişikliğinin durdurulabileceği umudu hala var

"İklim değişikliğini azaltmak için çok geç" cümlesine katılmama oranlarına göre dünya nüfusunun yarısından fazlası (%52) iklim değişikliğinin hala durdurulabileceği umudunu taşıyor, ancak bu oran geçen yıla göre iki puan düştü. Umutlu olanların oranı yaş, eğitim ve gelir yükseldikçe artıyor. Çalışma durumuna göre ise umut öğrenciler ve emeklilerde en yüksek. Amerika (%57) ve Afrika (%55) en iyimser kıtalar. Asya Pasifik (%49) ve Ortadoğu (%48) bölgeleri ise iklim değişikliğinin durdurulabileceği konusunda daha az umutlu. Bu algı ülkeler arasında da değişiyor. En iyimser ülkeler Brezilya (70%), Meksika (67%), Danimarka (66%), Endonezya ve Paraguay (%64) iken en kötümserler Çin (%38), Pakistan (%34) ve Hindistan (%31).

 
Türkiye %48 katılmama oranıyla iklim değişikliğinin durdurulabileceği konusunda kötümser ülkeler arasında, 39 ülke içinde 28. sırada. En iyimser kesim öğrenciler (%59). Onları 18-34 yaş grubundaki gençler, C1 sosyoekonomik statü grubu ve serbest meslek sahipleri (%52) izliyor.    

Çevre için bireysel çabalar değerli

Diğer taraftan dünya nüfusunun %80’i kendi davranışlarının çevreyi iyileştirmeye yardımcı olacağını düşünüyor. Bu oran geçen yıldan biraz düşük olsa da ümit veriyor. Bu tutum Amerikalı (%86) ve Afrikalılarda (%81) daha büyük oranlarda benimseniyor. Paraguay (%95), Kolombiya (%92), Peru, Endonezya ve Brezilya (%91) kendi davranışlarının olumlu etkisi konusunda en iyimser ülkeler iken Japonya (%62%), Filistin, Çin, Almanya ve Polonya (%68) vatandaşları kendi etkilerini daha düşük olarak değerlendiriyor. 


Türkiye ’de insanlar çevreyi düzeltmek için kendi bireysel çabalarının önemli olduğu düşüncesine dünya ortalamasına göre daha az katılıyorlar (%73). Türkiye bu oranla 39 ülke arasında 30. sırada yer alıyor. Bu alanda da öğrenciler (%85) en önde. Onları üniversite ve üzeri eğitimli grup (%79), ücretli veya maaşlı çalışanlar ve üst gelir grubu (%78) ile 18-34 yaş grubu (%77) izliyor.

Ancak asıl çabayı hükümetler ve iş dünyası göstermeli

Sürdürülebilirlik ve çevre konusundaki çaba farklı taraflardan gelebilir, ancak araştırmada görüşülen kişilerin büyük çoğunluğu (%70) hükümetlerin ve şirketlerin bireylerden daha fazla çaba göstermesi gerektiğini düşünüyor. Bu algı geçen yıla göre 3 puan arttı. Güney Kore (%83), Tayland ve Lübnan (%82) gibi ülkeler esas sorumluluğun bireylerden alınması gerektiğine daha yüksek oranlarda inanıyorlar.    

 
Türkiye esas çabayı hükümet ve şirketlerin göstermesi gerektiği düşüncesine (%68) katılıyor, Dünya sıralaması 23.  Erkekler, C1 ve DE sosyoekonomik statü gruplarında bu oran %72’ye çıkıyor.

Hükümetler çevre koruma konusunda gereken önlemleri almıyor

Çevreye özen göstermek için bireyler, devlet, özel kuruluşlar gibi toplumun tüm aktörlerin katılımı gereklidir. Ancak, ankete cevap verenlerin yarısından fazlası (%51) hükümetlerin çevreyi korumak için gerekli önlemleri aldığını düşünmüyor. Bölge olarak Avrupalılar ve Amerikalılar (sırasıyla %65 ve %62), hükümetlerinin gerekli önlemleri almadığını düşünenler arasında en kritik olanlar. Hırvatistan (%83), Yunanistan (%74), Finlandiya (%73), Sırbistan ve Paraguay (%72) hükümet açısından en kritik ülkeler. Vietnam (%4), Endonezya (%8) ve Filipinler (%12) vatandaşları ise tam tersini, hükümetlerinin çevreyi korumak için gerekenleri yaptığını düşünüyorlar. 
 

Türkiye’de 3 kişiden ikisi (%66) hükümetin çevreyi korumak için gerekli önlemleri almadığını düşünüyor. Türkiye 39 ülke içinde 13. sırada. Bu oranın daha yüksek olduğu kırılımlar oldukça çeşitli; Emekliler (%80), işsizler ve Üniversite mezunları  (%77), AB sosyoekonomik statü grubu (%74), öğrenciler ve 55 üstü yaş grubu (%73), lise mezunları ve üst gelir grubu (%71) ve 18-34 yaş grubu (%68)

İnsanlar çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli

Günümüzde ürünlerini çevre dostu olarak üreten firmalar artıyor. Görüşülen 10 kişiden 7’si (%69) bu çabaları takdir ediyor, katkı sağlamanın bir yolu olarak ve tüketim karşıtlığını desteklemek amacıyla çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli görünüyor. Afrika ve Amerika (%72) çevreye saygılı ürünlere daha fazla ödemeye hazır. Vietnam (%95), Paraguay (%90), Hindistan (%88), Endonezya (%80) ve Peru (%79) vatandaşları bu girişimlere daha yüksek oranda destek veriyor.

 
Türkiye’de çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli kesimin oranı (%72) dünya ortalamasının üstünde. Türkiye 39 ülke içinde 16. sırada. Üst gelir grubu (%84), AB sosyoekonomik statü grubu, Üniversite ve üzeri eğitimli kesim, öğrenciler (%82) ve C1 sosyoekonomik statü grubu (%75) çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli gruplar. 


Araştırma Künyesi: Araştırma 15 Ekim-18 Aralık 2021 tarihleri arasında 39 ülkede 33.326 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleşti. Türkiye’de 25 Ekim – 30 Kasım2021 tarihleri arasında  CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1003  kişi ile görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

18.03.2022
GIA Global Süper Güçler Araştırması
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin 23. gününe gelindi ve barış görüşmeleri henüz sonuç vermedi. Dünya merak içinde, batının ekonomi, medya ve sanat! camiasına uyguladığı ambargo Rusya’yı çekilmek zorunda mı bırakacak, yoksa iş büyüyecek ve 3. Dünya savaşı öngörüleri haklı mı çıkacak.    
 
Savaş Ukrayna ve Rusya arasında yaşanıyor olsa da dünyanın gündemi yine iki süper gücün, Amerika ve Rusya’nın kavgası oldu.
 
Bugün bu konuyla ilgili GIA Global Süper Güçler araştırmasından sonuçlar paylaşıyoruz. 2018 yılından beri her yıl gerçekleştirdiğimiz araştırmaya göre, dünyada dört süper güç var ve bunlardan Rusya ve Çin’in uyguladığı politikaların dünyanın istikrarını bozduğu algısı hakim. ABD son yıl Başkan değişikliği ile imajını biraz düzeltti, olumlu ve olumsuz düşünenler neredeyse eşitlendi. İstikrara olumlu katkısı bulunan tek süper güç Avrupa birliği olarak görünüyor, ancak onun da Dünya politikası üzerindeki etkisi tartışma götürür.
 
Geçtiğimiz yılın son aylarında 44 ülkede gerçekleşen ve Dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden araştırma, Rusya Amerika arasındaki gerginliği ve Ukrayna’nın Rusya’ya olan tepkisini rakamlarla kanıtlıyor. Rusya’nın imajını en negatif bulan ülke Ukrayna. ABD’yi en olumsuz algılayan ülkelerin arasında elbette Rusya da var. ABD’nin dünyada istikrar sağladığı algısının en düşük olduğu ülke Rusya (% 9), Benzer şekilde Rusya’nın dünya istikrarına katkı sağladığını düşünen Amerikalıların oranı yalnızca %11.

Ukrayna’nın Rusya algısı her şeyi açıklıyor
 
Rusya’nın imajı, dört yıl öncesine göre sekiz puanlık bir iyileşme göstermiş olsa da her zaman olumsuz tarafta. Araştırmaya katılanların yarıya yakını Rusya’nın global siyasette istikrar bozucu, üçte biri ise dengeleyici bir etkisi olduğunu düşünüyor. Böylelikle Rusya’nın net global skoru eksi 17 olarak ortaya çıkıyor.
 
Rusya’nın uluslararası politikalarını en fazla istikrar bozucu olarak gören ülkeler Avustralya, ABD, Avrupa, (özellikle batı bölümü) ve Ortadoğu. Diğer yandan Hindistan, Rusya’nın uluslararası politikalarını, Rusya’nın kendisinden daha fazla istikrar sağlayıcı buluyor. Rusya’nın politikaları Afrika’da da olumlu değerlendiriliyor.

Arnavutluk (%86), Vietnam (%76), Sırbistan (%64), Kazakistan (%62 ve Hindistan’da (%57) Rusya’nın uluslararası siyasetinin istikrarı sağladığı düşünülüyor.

En negatif cevaplar ise Ukrayna (%74), Avusturya (%70), Almanya, Kosova, Polonya (%69), Çek Cumhuriyeti (%68) ve İsviçre’de kaydedildi.
 
ABD’nin dünyada istikrar sağladığı algısının en düşük olduğu ülke Rusya
 
ABD için net global skor (politikaları istikrar sağlayıcıdır eksi istikrarı bozucudur) eksi 2. ABD’nin Başkan değişimi ve Afganistan’dan tüm askeri gücünü çekme kararı, dünyanın ABD’ye olan düşüncesini bir yılda yüzde 17 oranında iyileştirdi ise de Afganlar arasında ABD’nin istikrarı bozduğu algısı geçen yıla göre 16 puan arttı.   
 
Araştırmaya göre, ABD’nin en olumsuz algılandığı yerlerin başında Rusya, Ortadoğu ve Batı Asya geliyor. Buna karşın, Hindistan ve Afrika’da halkın çoğunluğu ABD’nin uluslararası politikalarında denge sağlayıcı bir etki buluyor.

Dünyada ABD’nin dünya için denge sağlayıcı olduğu fikrine en yakın ülkeler Vietnam (%76), Arnavutluk ve Nijerya (%72), Filipinler (%71), Kenya ve Kosova (%70), Tayland (%64).

ABD’nin, dünyanın istikrarını bozduğu fikrine en çok katılım Afganistan (%72) halkından geliyor. ABD’nin uluslararası politikalarının dünyanın dengesini bozduğundan emin olan diğer ülkeler sırasıyla; Sırbistan (%71), Irak (%70), Filistin (%68) ve Pakistan (%63).

Dileğimiz tüm dünyaya bir an önce barış gelmesi !
DAHA FAZLA OKU

08.03.2022
BAREM WIN Global Cinsiyet Eşitliği Araştırması
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği araştırması

Araştırma sonuçlarına göre dünyada kadınların en güçlü oldukları yer evleri, en zayıf oldukları ise alan ise politik arena. Erkekler, cinsiyet eşitliğinin sağlandığına kadınlardan daha çok inanıyor. Eşitlik algısının en yüksek olduğu bölge Asya Pasifik.  

Araştırmada, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ölçülebileceği en temel üç ortam olan; ev, işyeri ve politikada eşitliğe ne kadar ulaşıldığı sorgulandı. Sonuçlar, eşitliğe ulaşıldı cevabı verenler ile ulaşılmadı diyenler arasındaki fark alınarak bulunan net endeks ile irdelendi.
 
Evde Eşitlik
 
Dünya genelinde önceki yıllarda olduğu gibi yine kadın ve erkekler için hakların en eşit algılandığı yer ev. Küresel nüfusun %70’i evde cinsiyet eşitliğinin sağlandığına inanıyor ancak bu oran 3 yıl öncesinden (%72) biraz düşük . Dört kişiden biri (%25) evde eşitliğe ulaşılmadığı görüşünde. Dolayısıyla evde net endeks dünya ortalaması %45.
 
Araştırmaya göre yaş grupları arasında büyük bir fark olmasa da eğitim seviyesi arttıkça evde eşitlik algısı artıyor. Benzer şekilde gelir arttıkça da evde eşitlik algısı artıyor.



Evde eşitlik endeksine bakıldığında Türkiye’de oran çok düşük (%13) ve bu oranla 39 ülke arasında 37. ülkeyiz. Kadınlar (%6) ve erkekler (%21) arasındaki fark da oldukça yüksek.
 
İşyerinde Eşitlik
 
Dünyada nüfusun %60’ı iş yerlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığına inanıyor iken %34’ü buna ikna olmuş değil. İşyerlerinde eşitlik global endeksi %26.
 
Kadınlar (%18) ve erkekler (%34) arasındaki algı farkı işyeri için eve göre daha fazla. Endeks yaş arttıkça azalıyor. 18-24 yaş grubunda %31 iken, 65 yaş ve üzerinde %9’a düşüyor. Eğitim arttıkça endeks de artıyor. Eğitimsiz ve temel eğitimli grupta oran %19 iken üst eğitim grubunda %34’e çıkıyor.



Türkiye’de işyerinde eşitlik net endeksi %12. Bu puanla 39 ülke arasında 31. sıradayız. Kadınlar (%2) ve erkekler (%21) arasındaki fark evdekine göre çok daha fazla.
 
Politikada Eşitlik
 
Kadın ve erkeklerin eşit kabul edilmesinin en zor olduğu ortam bir kez daha siyasi alan oldu. Son iki yılda ufak bir artış olsa da (2019’da %48’den, 2021’de %50’ye) nüfusun ancak yarısı siyasette cinsiyet eşitliğinin sağlandığını düşünüyor. Politika alanında eşitlik sağlanmadığını düşünenlerin oranı %43. Böylece politikada net global endeks %7 oluyor.
 
Net endeks erkeklerde %13 iken kadınlarda %0, diğer bir deyişle dünyada politikada eşitliğe ulaşıldığını düşünen kadınların oranı ulaşılmadığını düşünenlerle aynı. Endeks yaş arttıkça azalıyor, eğitim arttıkça artıyor.

 

Türkiye’de politikada eşitlik endeksi negatifte, -%12 ve 39 ülke arasında 27. sıradayız. Bu ortamda da kadınların (-%19) ve erkeklerin (-%3) eşitlik algıları arasında ciddi fark var. 

Cinsiyet eşitliği algısının en yüksek ve düşük olduğu ülkeler
 
Cinsiyet eşitliği algısında en yüksek net endekslerin elde edildiği ülkeler; evde (%86) ve işyerinde (%69) Vietnam, siyasette ise Finlandiya (%76) oldu.  Diğer taraftan, en düşük net endeksler işyerinde İtalya’da (-%23), siyasette Japonya’da (-%51) ve evde Kenya’da (-%6) elde edildi.



Dört ülke her üç alanda da ilk beş ülke arasında: Vietnam, Filipinler, Finlandiya ve Endonezya. Finlandiya dışında hepsi Asya Pasifik bölgesinde. Son 5 ülke içinde ise her alanda yer alan yalnızca Japonya var. Bu grupta ağırlık Avrupa Birliği üyelerinde; İspanya, Almanya, Fransa, İtalya, Slovenya ve Hırvatistan.
 
Araştırma Künyesi: Araştırma 15 Ekim-18 Aralık 2021 tarihleri arasında 39 ülkede 33.326 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi.Türkiye’de 25 Ekim – 30 Kasım2021 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1003 kişiyle görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

10.02.2022
BAREM WIN Global İklim Değişikliği Araştırması - 1
İklim değişikliği tüm dünyayı ciddi bir şekilde etkilemeye devam ediyor. Türkiye uzunca bir süredir küresel ısınmanın olumsuzluklarını bilfiil yaşıyor. Buna rağmen bu olguyu ancak, 2021 yazında güney illerinde önü bir türlü alınamayan orman yangınları ve hemen ardından Karadeniz bölgesinde yaşanan sel felaketi ile iliklerine kadar hissetti. Artık bu olaylara kimse doğanın döngüsü olarak bakmıyor çünkü sıklığı, süresi ve alanı giderek gözle görünür bir şekilde artıyor.
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın adı 11 Ekim 2021 tarihinde T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirildi. Bakanlık geçen hafta sonu “Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye” temalı bir İstişare Toplantısı yaptı. Sonuç bildirgesi; ilk maddesinde konuyla ilgili öncelikleri sıralıyor ve yazının sonunda başlıklarını verdiğimiz toplam 11 maddeyle devam ediyor.
“Madde 1: İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında; sera gazı azaltım, uyum faaliyetleri, yasal düzenleme ve afet önleme çalışmalarımıza öncelik vereceğiz.
Son yıllarda ülkemizi sel, fırtına, taşkın ve yangınlarla derinden etkileyen iklim değişikliğiyle mücadelemize hizmet edecek, ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu çalışmalardan biri olan İklim Kanunu’na altlık oluşturacak hazırlıklarımızı 6 ay içerisinde tamamlayacağız.
Yine aynı hedeflerle ülkemizin, daha temiz bir dünya için teminat olarak gösterdiği eylemleri içeren 2030 ulusal katkı beyanımızı bu yıl bitmeden güncelleyeceğiz.
İklim kriziyle etkin mücadele için geliştireceğimiz Türkiye Ulusal İklim Portalı’yla 81 şehrimizin tamamında, tüm doğal alanlar ve şehir merkezlerinde iklim uyarı sistemleri kuracağız.
Bu sistemle olası afet alanlarına yakın yerlerde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayacağız.

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ARAŞTIRMASI

Global toplumun İklim Değişikliği konusundaki görüşlerini aldığımız araştırmaların sonuncusunu, 2021 yılının son aylarında WIN International ile birlikte 39 ülkede 33.236 kişi  ile gerçekleştirdik. Bu yazıda bu araştırmanın ilk sonuçlarını paylaşmak istiyoruz.

Küresel ısınma insanlık için ciddi bir tehdit
Küresel ısınma tüm dünyada herkesin bildiği bir olgu ve araştırmaya katılanların %86’sına göre insanlık için ciddi bir tehlike arz ediyor, oran geçen yıla göre 1 puan arttı. Sanayileşmiş ve zengin ülkelerin küresel ısınmayı tehdit olarak görme oranı, diğerlerine göre daha az.

Oranın en düşük olduğu Çin’de bile 10 kişiden 7’si küresel ısınma tehdidinin varlığını kabul ediyor ve iki yıl önce %57 olan kabul oranı 13 puan artmış durumda.

Amerika Birleşik Devletleri (%72) Çin’in ardından en düşük tehdit algısına sahip olduğu halde ve Kanada’nın (%86) oranı dünya ortalamasında iken Orta ve Güney Amerika ülkelerindeki yüksek oranlarla Amerika kıtası (%89) başı çekiyor. Onu Afrika (%87) izliyor.

Avrupa Ülkelerinin ortalaması %84. Araştırmada Avrupa ülkelerinden; Almanya (%77), Polonya (%80), İngiltere (%81), Finlandiya, Slovenya, Danimarka (%83) Fransa (%84) ve İspanya (%85) dünya ortalamasının altında tehdit algılıyor.

Japonya’da dört kişiden üçü küresel ısınmayı tehdit olarak algılıyor ve oran yıllar içinde azalıyor.

İklim değişikliğini insanlık için önemli bir tehdit olarak görenlerin en yüksek ve en düşük oranda olduğu ülkeler aşağıdaki tabloda yer alıyor.  

Türkiye’de tehdit algısı tüm demografik gruplarda yüksek
Türkiye’de küresel ısınmanın tehdit olduğunu düşünenlerin oranı %93. Bu, global ortalamanın üstünde bir oran ve Türkiye’yi 39 ülke arasında 5. sıraya yerleştiriyor. Bu yıl geçen yıla göre 4 puan artış var, aynı zamanda tüm demografik gruplara yayılma söz konusu. 2020 yılı sonunda gerçekleştirdiğimiz araştırmada üst eğitim (%98), üst sosyoekonomik statü (%94) ve üst gelir (%92) grupları ile toplumun geneli (%89) arasında anlamlı farklar vardı. Bu yıl ise fark yalnızca eğitim grupları arasında; oran Lise ve Üniversite mezunları arasında %96’ya çıkıyor.  

Doğal afetlerdeki artışın nedeni  küresel ısınma
Görüşülen 10 kişiden 8’i (%81) orman yangınları, seller, fırtınalar gibi doğal afetlerin, global ısınmanın bir sonucu olarak arttığına inanıyor. Kadınlarda bu algı daha fazla (%82), Amerika kıtası (%84) ve Asya Pasifik bölgesinde (%81) doğal afetlerin artışını küresel ısınmaya bağlayanların oranı daha yüksek. Vietnamlılar, Meksikalılar ve Perulular bu iki olgunun paralel ilerlediğini düşünme konusunda ilk sıradalar.   

Türkiye’de doğal afetlerdeki artışı küresel ısınmaya bağlayanların oranı (%83) dünya ortalamasının üstünde ve tüm demografik gruplarda yaygın. 39 ülke içinde  16. sırada. Üst gelir grubunda oran %86’ya çıkıyor.

Dileğimiz tüm insanların, şirketlerin ve devletlerin iklim değişikliği mücadelesinde bir an önce samimi olarak yer almaları.

“Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye” Toplantısı Sonuç Bildirgesi Maddeleri
“Madde 1: İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında; sera gazı azaltım, uyum faaliyetleri, yasal düzenleme ve afet önleme çalışmalarımıza öncelik vereceğiz.
Madde 2: İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında; şehirlerimize yeşil finansman imkanlarını artıracağız.
Madde 3: Dönüşümü ve tasarrufu esas alan; tüm sektörlerimizde yeniden kullanımı hâkim kılacak döngüsel ekonomi modeline geçeceğiz.
Madde 4: Çevre etiketi sistemini yaygınlaştıracak, çevre dostu ürün ve hizmet sektörlerinde rekabet gücümüzü artıracağız.
Madde 5: İklim dostu yeşil binaların yapımı önceliklendirilecek ve teşvik edilecek.
Madde 6: Döngüsel ekonomi kapsamında sanayi tesislerimizden çıkan atık ısıyı geri kazanacak; evlerimizin, işyerlerimizin ısıtma kaynağı olarak yeniden kullanacağız.
Madde 7: Hava kirliliğini azaltacak, “iklim dostu karbon nötr şehir projesi”ni hayata geçirecek, ülkemizin belirli noktalarında düşük emisyon bölgeleri oluşturacağız.
Madde 8: Ülkemizdeki tüm kirlilikle mücadele eylemleri tek merkezden yönetilecek.
Madde 9: Yeşil kalkınma hedefine dair tüm projelerimizde gençlerimize öncelik vererek, tüm sektörlerde yeşil istihdamı artıracağız.
Madde 10: Doğal afetlerle mücadele için sürdürülebilir arazi yönetim modeline geçeceğiz.
Madde 11: Yeşil kalkınma devriminin vatandaşlarımıza, gelecek nesillerimize anlatılması için eğitim, farkındalık ve kapasite geliştirmeyi yaygınlaştıracağız”.
Ayrıntılar linkte yer alıyor: https://www.csb.gov.tr/yesil-kalkinma-yolunda-turkiye-istisare-toplantisi-sonuc-bildirgesi-bakanlik-faaliyetleri-32046

DAHA FAZLA OKU

28.02.2022
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Araştırması
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) son yıllarda iş dünyasında sıklıkla duyduğumuz bir kavram. KSS şirketlerin, "etik davranışı” ve işlerinin çevre, toplum ve insanlar (vatandaş, müşteriler, çalışanlar) üzerindeki etkisini dikkate almaları şeklinde tanımlanıyor. 
Bugünkü yazımızın konusu, şirket ve kurum çalışanları olarak çok iyi bildiğimiz bu kavramın toplum genelinde ne kadar bilindiğini, nasıl görüldüğünü ve etkisini ölçen bir global araştırmanın ilginç sonuçları.
Araştırmayı WIN International grubu ile birlikte 2021 yılının son aylarında 39 ülkede 33.236 kişi ile gerçekleştirdik.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk yeterince bilinmiyor
Dünyada araştırmaya katılan kişilerin %48’si KSS kavramından haberdarken, %42’si bu kavramı daha önce hiç duymadığını söylüyor. KSS farkındalığı erkeklerde kadınlara göre daha yüksek olup, yaş ve eğitim yükseldikçe artıyor. Çalışma durumuna bakıldığında; tam gün çalışanlar, öğrenciler ve emekliler bu kavrama daha yakın. Yarı zamanlı çalışanlar, işsizler ve ev kadınları ise kavramı daha az biliyor. Bölgeler arasında da anlamlı farklar görünüyor. Avrupa ve Asya Pasifik Bölgelerinde kurumsal sosyal sorumluluğun ne olduğunu bilenlerin oranı bilmeyenlere göre daha yüksek. Amerika kıtası da aradaki fark çok az da olsa, bu gruba katılabilir. Diğer taraftan Ortadoğu Bölgesi’nde nüfusun %60’ı bu kavramı bilmiyor, bilenlerin oranı yalnızca %35.



Türkiye’de KSS 
Türkiye’de KSS kavramını bilenlerin oranı dünya ortalamasına göre oldukça düşük (%31). Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 34. sırada. Türkiye’de KSS bilinirliği üst sosyoekonomik statü (%51), üst eğitim (% 48) ve üst gelir (%40) grupları ile ücretli veya maaşlı çalışanlar (%35) arasında ortalamadan yüksek.

Araştırma, kurumsal sosyal sorumluluk tanımının henüz yeterince yerleşmediğini ortaya koyuyor. Bu durum iletişim ve farkındalık çabalarına ihtiyaç duyulduğu anlamına geliyor. Ancak tanımlandığında bireylerin bu kavrama uzak olmadığı ve bu konuda yorum yapabildikleri görülüyor.

Tüketici, KSS çalışmalarını samimi bulmuyor

Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluğa ne kadar ciddi yaklaştıkları ve çabalarında ne kadar samimi oldukları sorusuna gelen cevaplar pek olumlu değil. Dünya genelinde görüşülen kişilerin %39’u şirketlerin KSS çabalarını samimi değil, göstermelik olarak değerlendiriyor, %25’i ise çoğu şirketin kurumsal sosyal sorumlulukla hiç ilgilenmediğini, yalnızca işlerine odaklandığını düşünüyor. Şirketlerin, kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konularında ciddi olarak çalışıyor olduğunu düşünen bir kesim de var ve oranı %19. Bu oran Asya Pasifik bölgesinde %31’e ulaşıyor. En kritik sonuç ise şirketlerin KSS çabalarının göstermelik olduğunu düşünenlerin %48’e, şirketlerin bu konuyu hiç önemsemediklerini düşünenlerin ise %35’e çıktığı Ortadoğu’dan geldi.

Yüksek eğitimli kişiler arasında, şirketlerin KSS kapsamında ciddi şekilde çalıştığına inanan daha fazla katılımcı var, ancak “sadece gösteriş” olduğuna dair inanç da hala geçerli. Araştırmaya katılan ülkeler içinde, “çoğu şirket KSS ve sürdürülebilirlik alanlarında ciddi şekilde çaba gösteriyor” düşüncesinde en yüksek oranı Asya Pasifik ülkeleri aldı. Bununla birlikte hemen hemen her ülkede, şirketlerin KSS konusunda dikkatsiz olduklarına dair görüş hakim.



Türkiye’de KSS Algısı
Türkiye’de şirketlerin KSS ve sürdürülebilirlik konularında ciddi olarak çalıştığını düşünenlerin oranı yalnızca %7. Bu oranla Türkiye, 39 ülke arasında 38. sırada yer alıyor. Bu konuda demografik kırılımlarda anlamlı bir fark görünmüyor. Görüşülen kişilerin yarıdan çoğu (%52), şirketlerin KSS çalışmalarını samimi bulmuyor ve göstermelik olarak yapıldığını düşünüyor. Bu konuya üst eğitim grubu (%69), üst sosyoekonomik statü grupları (%64), üst gelir grubu (%61) ve gençler (%57) daha da şüpheci yaklaşıyor. Görüşülen kişilerin üçte biri (%32) ise şirketlerin KSS ile ilgilenmediği ve kendi işlerine baktıkları fikrinde. Alt eğitim ve sosyoekonomik statü grupları (%40) ile erkekler ve orta sosyoekonomik statü grupları (%37) bu fikre daha yatkın. 

Görüşülen kişiler şirketlerin sürdürülebilir hedeflere bağlılığı konusundaki şüpheleri şirketlerin bir yandan farkındalığı, diğer yandan güveni ve şeffaflığı artırmaları gerektiğini bir kez daha vurguluyor.

Tüketicinin firmalardan beklentisi var

Dünya genelinde görüşülen kişilerin çoğu (%70) müşterisi oldukları firmaların/ markaların sosyal sorumlu davranışlarının kendileri için önemli olduğunu söylüyor. KSS’nin önemsiz olduğunu düşünenlerin oranı yalnızca %24. Çalışma durumuna bakıldığında, öğrenciler, tam gün çalışanlar ve emeklilerin KSS’ye daha çok önem verdikleri görülüyor.  Eğitim seviyesi arttıkça KSS kavramının önem derecesi artıyor.



Türkiye’de KSS daha da önemli
Türkiye’de müşterisi oldukları firmaların KSS davranışlarının önemli olduğunu söyleyenlerin oranı dünya ortalamasının üstünde (%75). Bu oranla Türkiye 39 ülke içinde 13. sırada yer alıyor. Üst gelir grubu (%82), üst eğitim grubu ile ücretli veya maaşlı çalışanlar (%80) ve üst sosyoekonomik statü grupları (%79) şirketlerin KSS faaliyetlerini daha da çok önemsiyor.

KSS, satın alma kararlarını etkiliyor

Küresel düzeyde görüşülen kişilerin %62’si şirketlerin sosyal sorumlu davranışlarının satın alma kararlarını etkilediğini söylerken, %31’i alışverişlerinde şirketlerin KSS çalışmalarından etkilenmiyor. Kısaca insanlar şirketlerin etik davranış ve sosyal rolüne önem veriyorlar.
Sonuçlar, bölgeler ve cinsiyet arasında benzer dağılırken, yaş kırılımlarında durum farklılaşıyor; daha yaşlı insanlar, satın alma söz konusu olduğunda KSS ve şirketlerin etik davranışlarından daha az etkilenme eğilimindeler.



Türkiye’de insanlar KSS çalışmalarından etkileniyor
Türkiye’de şirketlerin KSS faaliyetlerinin satın alma davranışlarına etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı %80, Türkiye bu oranla 39 ülke arasında 4. sırada. Öğrenciler (%88), üniversite ve lise eğitimli kişiler (%84) için bu etki daha da fazla.

İnsanlar, şirketlerin KSS davranışlarının kendileri için önemli olduğunu ve aynı zamanda satın alma kararlarını doğrudan etkilediğini ifade ediyorlar.

Araştırma Künyesi : Araştırma 15 Ekim-18 Aralık 2021 tarihleri arasında 39 ülkede 33.326 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi. Türkiye’de 25 Ekim – 30 Kasım 2021 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1003 kişi ile görüşüldü.
DAHA FAZLA OKU

31.12.2021
BAREM GIA Global Mutluluk Araştırması
Yılın son gününde sizinle global mutluluk araştırmamızı paylaşmak istiyoruz.

Mart 2020’de pandemi krizi başladığında, dünya vatandaşlarının çoğu krizin sonbaharın sonunda biteceğini düşünüyordu. 2021 yılında aşılamanın hızlanması, sağlık krizini çözeceği beklentisini yarattı. 2022 yılına yaklaştığımız bugünlerde ise algı; pandemi ilgili net bir sonun beklenmediği ve durumun kronik bir hale geldiği yönünde.

GIA ile birlikte 45 ülkede yaptığımız araştırmanın sonuçları gösteriyor ki; 
Pandemiye rağmen dünyada insanların yarıdan çoğu (%57) mutlu.  
 
Cinsiyet mutluluğu etkilemiyor
Dünyada kadınlar ve erkekler aynı oranda mutlu

Dünyada yaş ilerledikçe mutluluk azalıyor
Dünyada 18-34 yaş grubu yüzde 61 oranla en mutlu kesim. Mutlu olanların oranı 35-54 yaş grubuna yüzde 58’e, 55 yaş ve üzeri kişilerde ise yüzde 50’ye düşüyor.

Gelir arttıkça mutluluk da artıyor.
Toplumun en üst gelir grubunda 3 kişiden ikisi mutlu iken (%67), en alt gelir kesiminin ancak yarısı mutlu (%49).
 
Mutluluk, eğitim düzeyine göre değişiyor
Dünyada eğitim arttıkça mutluluk artıyor. Eğitimsiz ve temel eğitimli gruplardaki insanları yüzde 52’si mutlu iken, mutlu olanların oranı orta eğitimlilerde yüzde 56’ya, üst eğitimliler arasında ise %63’e yükseliyor.

Çalışma durumu da mutluluğu etkiliyor
Dünyada öğrenciler ve çalışanlar en mutlu kesim (%61), ev kadınları arasında mutluyum diyenler ortalamanın üstünde (%58). En düşük mutluluk oranları işsizler (%50) ve emeklilerde (%45).
 
En mutlu din grubu Museviler 
Dinler arasında da farklılıklar var. Dünyadaki en mutlu din grubu Museviler (%65). Onları Hindu’lar (%62) izliyor. Müslümanlarla (%60) Roman Katolik ve Protestan Hristiyanlar (%59) yakın mutluluk oranlarına sahip. En az mutlu gruplar ise Budist’ler (%54), Ateist ve Agnostikler (%52)
 
En mutlu ülke Kolombiya, en mutsuz Hong-Kong
Dünyada en mutlu 5 ülke; Kolombiya (%83), Kazakistan (%81), Ekvator, Malezya ve Nijerya (%78) iken en az mutlu 5 ülke; Hong-Kong, Gana (%37), Ermenistan, İtalya (%39) ve Rusya (%41)    

Türkiye’de 10 kişiden biri çok mutlu ve üç kişiden biri mutlu
Yaptığımız araştırmada Türkiye’de mutlu olduğunu ifade edenlerin oranı %42.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mutluluk açısından kadınlar ve erkekler arasında fark görünmüyor.

Dünya genelinden farklı olarak yaş arttıkça mutluluk da artıyor. En az mutlu grup 18-34 yaş arasındaki gençler (%37) iken 55 yaş ve üzerindeki kişilerin %45’i mutlu.

Türkiye’de mutluların oranı; üst sosyoekonomik statü grupları olan AB’de %55 iken, diğer grupların toplamında %39’a düşüyor.

Çalışma grupları açısından bakıldığında ev kadınları (%44), öğrenciler ve ücretli çalışanlar (%43), esnaf ve emekliler (%42) yakın mutluluk oranlarına sahipken en az mutlu kesim işsizler (%24).

Türkiye’nin en mutsuzları; işsizler ve gençler.

Araştırma Künyesi: Araştırmada Ekim – Aralık 2021 aylarında, 45 ülkede 41.560 kişiyle görüşüldü. Türkiye’de Kasım ve Aralık aylarında 1003 kişi ile CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle anket yapıldı. 
DAHA FAZLA OKU

Barem 1982 yılında Türkiye’nin üçüncü pazar araştırma şirketi olarak Doç. Dr. Pervin Olgun tarafından bugün saygıyla andığımız Prof. Dr. Orhan Demirhindi ve Günay Efra Kocabaş’ın ortaklıklarıyla kuruldu. Kuruluş felsefesi araştırmada bilimsellik ve kalite üzerine oluşturuldu.

Аdres

Tekirler Sokak No:3, Levent, Beşiktaş/İstanbul 34330

Тelefon&Fax

Tel : +90 501 124 6415
Fax : +90 212 320 2277

E Posta

barem@barem.com.tr

Sosyal Medya


Barem © 2022
EN
Araştırmalarımız
Ödüllendirilmiş başarılar ve sürekli yenilenen bakış açısıyla...
06.12.2022
BAREM WIN Global Mod ve Ülkeye Bağlılık Araştırması
Bugün WIN International grubu ile birlikte 24 ülkede gerçekleştirdiğimiz bir araştırmanın ilginç sonuçlarını paylaşmak istiyoruz. Araştırmada insanlara anlık ruh hallerini, ülkelerinde yaşamaktan ne kadar memnun olduklarını ve gerekirse ülkeleri için savaşmaya gönüllü olup olmadıklarını sorduk.

Türkiye modu en düşük üçüncü ülke
 
Dünyada insanların %68’i modlarını olumlu, %30’u ise olumsuz olarak ifade ediyor.

Erkeklerin (%70), yaşlıların (65+ yaş - %74), gelir durumu iyi olanların (%78), yüksek eğitimlilerin (%76) ve çalışanlarla (%73) emeklilerin (%72) ruh durumları ortalamadan daha iyi.

Vatandaşlarının modları en iyi olan ülkeler Finlandiya (%86), Kolombiya (%84) ve Kanada (%82); en kötü olanlar ise Japonya ve Filistin (%53).

Türkiye ise; %55 oranla modlarını olumlu olarak ifade edenlerin en düşük olduğu üçüncü ülke.

Türkiye’de modu en yüksek gruplar 35-54 yaş (%58), üst sosyoekonomik statü (%66) ve eğitim (%62) grupları. 18-34 yaş grubundaki gençler (%52) ve emekliler (%41) ise en düşük moda sahip olanlar arasında yer alıyor. 

Türkiye’de kadınlar erkeklerden daha çok ülkelerine bağlı

Araştırmada görüşülen kişilerin ülkelerine ne kadar bağlı oldukları, “Ülkem benim için yaşanacak en iyi yer” ifadesinden “Bir an önce ülkeyi terketmek istiyorum” ifadesine kadar dört seçenek ile irdelendi.

Global olarak ülkesine bağlı kişilerin oranı %63, nötr olanların %20, ülkesiyle ilgili olumsuz duygular taşıyanların ise %14.

Bu konu özelinde kadın-erkek arasında fark yok. Yaş ve gelir arttıkça olumlu duygular artıyor. Ülkelerine en bağlı kesimler emekliler (%72) ve ev kadınları (%71).

Ülkesiyle bağları en güçlü insanlar, Pakistan (%90), Finlandiya (%87) ve Kanada’da (%82) yaşarken bağın en zayıf olduğu ülkeler Lübnan (%33), Nijerya (%40) ve Arjantin (%43).

Türkiye’de ülkesine bağlı kişilerin oranı (%67) 24 ülke ortalamasının üstünde. Nötr olanlar %13, olumsuz olanlar ise %17. Bu da ortalamanın üstünde bir oranı gösteriyor.

Türkiye’de kadınlar (%72) ülkelerine erkeklerden (%62) daha çok bağlı. Yaş arttıkça ülkeye bağlılık artıyor. En bağlı kesimler ev kadınları (%79), 55 yaş ve üstü (%76), ilkokul mezunları (%76) ve C2 sosyoekonomik statü grubu (%74). Diğer taraftan Türkiye dışında bir ülkede yaşamayı tercih edeceğini ifade eden kişiler en çok 18-34 yaş grubu gençler (%24), üst eğitimliler (%23) ve AB sosyoekonomik statü grupları (%21). 
 


“Gerekirse ülkem için savaşırım”
 
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle, özellikle vicdani redcilerle, tekrar gündemde yer bulan “Katıldığı bir savaş olursa ülkeniz için savaşmaya istekli olur musunuz” sorusuna verilen cevapların ülkeler ortalaması %45 oranla “evet”, %36 oranla “hayır”.

Erkekler arasında evet diyenlerin oranı %52. Savaşa gitme isteği yaş, gelir ve eğitim arttıkça azalıyor.

Gerekirse savaşmaya en gönüllü ülkeler Pakistan (%96), Türkiye (%85) ve Peru (%74). Tam tersi savaşa gitmeyi en az isteyen ülkeler Hollanda (%16) ve Japonya’nın (%19) yanı sıra Almanya ile İtalya (%22).

Türkiye, gerekirse savaşa gitmeye istekli olma konusunda 24 ülke arasında %85 oranla Pakistan’ın ardından ikinci sırada.

Bu tercih toplumun tüm kesimlerine yayılmış durumda. Hayır diyenler arasında istatistiki olarak anlamlı fark yalnızca AB sosyoekonomik statü grubu ve öğrencilerde (%16) var.        
 

Hiç bir ülkenin hiç bir vatandaşının savaşmak zorunda kalmaması dileğiyle

 
Araştırma Künyesi: Araştırma 1 Nisan – 5 Mayıs 2022 tarihleri arasında 24 ülkede 21.498 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi. Türkiye’de Diyalog Araştırma işbirliği ile 4-12 Nisan 2022 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1000 kişi ile görüştü.
 
DAHA FAZLA OKU

31.05.2022
BAREM WIN Rusya Ukrayna Savaşı Araştırması-1
Rusya Devlet Başkanı Putin’in "Ukrayna’nın askerden ve Nazizm’den arındırılması" amacıyla askerî operasyon başlatmasının üzerinden üç ay geçti. Operasyon artık İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da gerçekleşen en büyük konvansiyonel savaş olarak adlandırılıyor.  

Bugün global ortağımız WIN International ile 24 ülkede 21.498 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz araştırmanın ışığında Dünya kamuoyunun bu savaşla ilgili neler düşündüğünü paylaşmak istiyoruz. , 

Savaşın sorumlusu Rusya

Araştırmaya katılan 24 ülkedeki nüfusun neredeyse üçte ikisi (%64), Ukrayna’daki savaştan Rusya’yı sorumlu tutuyor. Bu algı dünyada bölgelere göre farklılık gösteriyor. Avrupa (%75), Amerika (%65) ve Asya Pasifik (%63) bölgeleri Rusya’yı savaşın sorumlusu olarak görürken, MENA bölgesinde görüşler dağınık. Bu bölgede savaşın başlamasına neden olan taraf nüfusun %30’una göre Rusya, %26’sına göre ise ABD. Finlandiyalıların neredeyse tamamı (%98) Rusya’yı suçlarken, Sırplar savaşın sorumluluğunu Rusya’dan (%19) çok ABD (%46), NATO (%36) ve Ukrayna’ya (%22) veriyorlar.
 

 

Türkiye ise tek bir taraf yerine, Rusya (%39) ve ABD’nin (%35) yanı sıra Avrupa ülkeleri (% 24) ve NATO’yu da (%22) savaşa neden olmakla suçluyor. Üstelik Ukrayna’yı da tam anlamıyla masum görmüyor. Nüfusun %16’sı savaş nedeniyle Ukrayna’yı suçlarken üst sosyoekonomik grup (%26), öğrenciler (%25), üniversite ve üzeri eğitimliler (%24), erkekler (%22) ve tam zamanlı çalışanlar (%21) arasında bu oran yükseliyor.

Savaşı sonlandırma çabaları yalnızca Ukrayna’dan geliyor

Öte yandan, yalnızca Ukrayna, savaşı durdurmaya yardımcı olmak için yeterince çaba gösteren taraf olarak algılanıyor. Gerçekten de 24 ülkedeki katılımcılar Rusya (%67), NATO (%55), Çin (%46), ABD (%45) ve Avrupa ülkelerinin (%42) çatışmayı sona erdirmek için ellerinden geleni yaptıklarına inanmıyorlar. Ukrayna ve Rusya’nın barış çabalarını en yüksek değerlendiren ülkeler Finlandiya ve Sırbistan. Finlandiyalıların %82’si Ukrayna’nın, Sırpların %20’si Rusların savaşı durdurmak için yeteri kadar çabaladıkları kanaatindeler.

 


Türkiye’de barış çabalarının değerlendirilmesi global sonuçlarla benzer bir eğilim gösteriyor. Toplumun yaklaşık yarısı (%48) Ukrayna’nın barış için yeterince çaba gösterdiğini düşünürken, Rusya (%56), ABD (%56), Avrupa ülkeleri (%55), NATO (%53) ve Çin’in (%51) çatışmayı sona erdirmek için ellerinden geleni yapmadıkları düşüncesi hakim. Türkiye’de ayrıca Türkiye’nin barışa katkı çabaları da soruldu. Nüfusun %61’i Türkiye’nin barış için yeteri kadar çabaladığını düşünüyor. Ev kadınları (%70), orta alt sosyoekonomik statü sınıfı (C2 - %67) ve ilk öğretim mezunları (%65) arasında bu oran daha yüksek.

Savaşın 2022’de bitmesi bekleniyor

Araştırma kapsamında, görüşülen kişilerden savaşın ne zaman biteceği tahminleri de alındı. 24 ülkede insanların %39’unun bu konuda bir fikri yok. Soruya cevap verenlerin %57’si savaşın 2022 yılında biteceğini öngördü.

Türkiye’de savaşın bitimiyle ilgili bir tahmini olmayanların oranı (%49) daha yüksek. Cevap verenlerin yarısı (%49) savaşın 2022 yılında biteceğini düşünüyor.

Savaş konusunda haber alınan kaynaklara güvenilmiyor

Dünyada insanlar kendi medyalarından aldıkları savaş haberlerinden pek emin olamıyorlar. Bu haberlere güvenenlerin (%44) ve güvenmeyenlerin (%45) oranları benzer. Haber alınan diğer kaynak kamu yetkilileri. İnsanlar oradan aldıkları haberlerin kalitesine daha da az güveniyorlar. Güvenenlerin oranı %41 iken %48’i güvenmediğini ifade ediyor.

Türkiye’de medyaya bakış dünya ortalamasıyla benzer. Medyanın savaş haberlerine güvenenlerin oranı %42, güvenmeyenlerin oranı ise %43. Diğer taraftan Türk halkının yüzde 36’sı kamu yetkililerine güvenirken, güvenmeyenlerin oranı ise %45.

Araştırma Künyesi:
Araştırma 1 Nisan – 5 Mayıs 2022 tarihleri arasında 24 ülkede21.498 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi. Türkiye’de Diyalog Araştırma işbirliği ile 4-12 Nisan 2022 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1000 kişi ile görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

17.05.2022
BAREM WIN Global Teknoloji Araştırması - 1
Internet hayatımızın o kadar içinde ki, beynimizin bir kısmını ona devredeli çok oluyor. Hayatımızdaki yeri sürekli genişliyor. Pandemi sırasında; özellikle karşılıklı sosyalleşme, alışveriş ve uzaktan çalışma olanağı yaratması her kesimden insanı minnettar bıraktı. Ancak madalyonun bir yüzü daha var. Çevrim içi paylaştığımız kişisel bilgilerimizin suistimal edilme riski endişe yaratıyor. Üstelik verileri kötüye kullanılanların çokluğu bu endişenin pek yersiz olmadığını gösteriyor.

Internet gününde global ortağımız WIN International ile birlikte 39 ülkeden 33.236 kişi ile görüşerek gerçekleştirdiğimiz teknoloji araştırmasının bazı sonuçlarını paylaşmak istiyoruz.

Dünyanın yarısı kişisel bilgilerini paylaşmaktan endişe duyuyor  

Küresel nüfusun neredeyse yarısı (%48), kişisel bilgilerini dijital olarak paylaşma konusunda endişeli. Geçen yıla göre üç puanlık bir artış (%45) gösteren bu oran kadınlarda %47’den %50’ye, erkeklerde %43’ten %47’ye artmış durumda. Artışın nedenleri arasında pandemi sırasında yükselen online satın alma ve banka işlemleri sayılabilir. Endişenin altında ise “iyi bir sanal güvenlik sistemi olmadan özel verilerin sağlanması, kişisel verilerin yasa dışı eylemler için çalınmasına veya manipülasyonuna yol açabilir” düşüncesi yatıyor.
Amerika kıtasının yarısından fazlası (%54) bilgilerini dijital olarak paylaşma konusunda endişeli. Afrika ve MENA, geçen yılın sonuçlarına göre endişe seviyesini sırasıyla yüzde 22 ve 15 puan artıran bölgeler.
Ülke bazında, Brezilya (%72), Çin (%71) ve Türkiye (%61), bilgilerini dijital olarak paylaşma konusunda en endişeli ülkeler. En az endişeli görünenler ise Lübnan (%31), Filistin (%30) ve Almanya (%29). Çin’de yaşanan Kişisel Bilgilerin Korunması Yasası ile ilgili yerel tartışmaların, insanların konuyla ilgili görüşlerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadığını gösteriyor.
 

Türkiye, 39 ülke arasında %61 katılım oranıyla kişisel verilerini çevrim içi paylaşmaktan en çok endişe duyan 3’üncü ülke. En endişeli grupları orta yaş (35-54 yaş- %68), üst sosyo ekonomik statü (AB ses - %70), üniversite ve üzeri eğitimli (%69) ve ücretli veya maaşlı çalışanlar (%65) oluşturuyor.

Kişisel bilgilerimizi paylaşıyoruz fakat ne yapılacağını kestiremiyoruz
 
Kişisel bilgileri çevrimiçi paylaşma konusundaki artan endişe düzeyi, bir kez paylaşıldığında verilerimize ne olduğu konusunda artan farkındalıkla paralel gidiyor.
Küresel nüfusun üçte biri (%33), verilerine ne olduğunu bildiğini söylüyor. Bu oran 2020’ye göre %6 artış demek. Oran artmış da olsa, kişisel verilerinin gelecekteki kullanımını görmezden gelen önemli bir çoğunluk hala var.
Çin (%71), Hindistan (%51) ve Brezilya (%49) paylaşılan kişisel verilerin kullanımı konusunda en yüksek farkındalık yüzdelerine sahipken, Japonya (%16), Finlandiya ve Güney Kore (her biri %9 ile) en düşük sonuçlar.
 

Türkiye’de farkındalık oranı global ortalama ile aynı (%33). Bu oranla 39 ülke içinde 22’inci sıradayız. Kişisel bilgilerini paylaştıktan sonra, bilgilerle neler yapıldığını en çok bilen kesimleri üst gelir (%41), üst (AB) sosyoekonomik statü,  lise (%39) ve Üniversite (%36) mezunları ile ücretli veya maaşlı çalışanlardan (%35) oluşturuyor.

Verileri kötüye kullanılanların oranı çok yüksek

Araştırma sonuçlarına göre, çevrim içi paylaştığı kişisel verileri kötüye kullanılan veya düpedüz suistimal edilen kişilerin oranı oldukça yüksek. Daha önce iletişimi olmayan firmalardan (spam) maillerin gelmesi en yüksek oranda (%41) karşılaşılan kötüye kullanım. Banka hesap detayları gibi kişisel bilgileri ele geçirmeye çalışan sahte mailler alanların oranı da oldukça yüksek (%31).
 Bazı yerlere verilen kişisel bilgilerin dışarıya sızdırılması (%12), e-postanın “hack”lenmesi (%11) ve banka hesabının ya da kredi kartının hileli kullanımı (%11) ise daha saldırgan eylemler. Bunlar daha az oranda gerçekleşmiş olmalarına rağmen artıyor. Başına bu tarz durumlardan en az biri gelenlerin oranı dünyada %60. Amerika Birleşik Devletleri (%71), Hong Kong (%64) ve Meksika’da (%63) insanların diğer ülkelerdeki insanlardan daha fazla gizlilik konusunda sorun yaşadığı görülüyor.



Türkiye’de bu durumlardan en az birini yaşamış olanların oranı (%59)  dünya ortalamasına çok yakın. Türkiye’de insanlar dünya ortalamasına göre daha çok spam mail alıyor (%45), sahte mail alanlar ise daha az (%23). Kişisel bilgileri sızdırılanlar (%18) ve e-postası “hack”lenenler (%12) dünya ortalamasının üzerindeyken, banka hesabı ya da kredi kartı hileli kullanılanlar (%8) global ortalamaya göre daha düşük oranda.   

Araştırma Künyesi: Araştırma, 39 ülkede 33.236 kişi ile ülkeleri temsil eden örneklem ve çeşitli veri toplama yöntemleri kullanılarak, Ekim-Aralık 2021 aylarında gerçekleştirildi. Türkiye’de 25 Ekim-30 Kasım 2021 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) ile 1003 kişi ile görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

29.04.2022
BAREM WIN Global Sağlık Araştırması 2022
Pandeminin etkisinin ve önlemlerinin iyice azaldığı bir döneme girdik. Umarız tamamen bitişi de yakındır. Bu boyutta bir pandemiyle hayatlarında ilk kez karşı karşıya gelen insanlar tüm dünyada başta gezegenin sürdürülebilirliği olmak üzere, kendi iş-özel yaşam dengeleri, beslenme alışkanlıkları ve sağlık durumları gibi konularda artık daha hassaslar.
Bugünkü yazımızda WIN International ile birlikte 39 ülkede gerçekleştirdiğimiz ve kişisel sağlık algısı ile birlikte sağlığı etkileyen bazı alışkanlıkları da irdelediğimiz Global Sağlık Araştırmasını paylaşacağız.
Araştırma pandeminin yol açtığı tüm olumsuzluklara rağmen dünyada ve Türkiye’de nüfusun dörtte üçünden fazlasının kendini sağlıklı hissettiğini ortaya koyuyor. Dünyada üç kişiden ikisi kaliteli uykunun keyfini çıkarırken, Türkiye’nin yarısı uykusuz. Dünya nüfusunun üçte biri stres altında olduğunu söylerken, Türkiye biraz daha gergin.
 Tüm dünyada kendini sağlıklı hissedenlerin oranı yüzde 77
Bir önceki yıl yapılan araştırmada tüm dünyada yüzde 79 olan kendini sağlıklı hissetme oranı bu yıl 2 puan düştü.
Global olarak erkekler kendilerini kadınlardan daha sağlıklı görme eğilimindeler. Yaş arttıkça sağlık algısı aşama aşama azalıyor. 18-35 yaş grubunda %83 olan sağlıklı hissetme oranı, 55 yaş ve üstünde %70’e düşüyor. Sağlık algısı eğitim ve gelir arttıkça artıyor. Yaş grubu ile de bağlantılı olarak öğrenciler (%85) kendini en sağlıklı hisseden grup iken emekliler (%64) en az sağlıklı kesim.
 Dünyada kendini sağlıklı görenlerin en yüksek oranda olduğu bölge Asya Pasifik (%84). Ülke bazında ise en yüksek ve en düşük oranlar Vietnam (%93) ile Polonya’da (%55) görünüyor.
Türkiye’de kendini sağlıklı hissedenlerin oranı geçen yıla göre 2 puan düşerek %76 oldu. Türkiye bu oranla 39 ülke arasında 21. sırada yer aldı.
Türkiye’de sağlık algısı dünyaya paralel olarak Erkek (%81), Genç (%83), Eğitimli (%88) ve Üst sosyoekonomik gruplarda (%86) daha yüksek. Türkiye’de sağlık algısı en düşük grup, dünya genelinden farklı olarak ev kadınları (%61). Ev kadınlarını işsizler (%70) ve emekliler (%71) takip ediyor.
Sağlığa olumlu etkisi olan alışkanlıklar
 Araştırmada sağlığı olumlu veya olumsuz etkilediği düşünülen bazı alışkanlıklar da irdelendi. İncelenen olumlu alışkanlıklar geçen yıllarda iyi uyku ve egzersiz idi, bu yıl bu listeye sağlıklı yemek de eklendi
Dünya genelinde üç kişiden ikisi sağlıklı beslendiğini düşünüyor
Araştırma sonucuna göre dünyada sağlıklı beslenenlerin oranı %67. En yüksek oranlar üniversite üzeri eğitimli, 65 yaş ve üzeri gruplarla emekliler arasında (%76). Vietnam (%97) ile en yüksek, Tayland (%37) ile en düşük sağlıklı beslenen oranı olan ülkeler.
 
Türkiye sağlıklı beslenenlerin oranı açısından %62 ile 39 ülke arasında 23. sırada. Dünyadaki eğilimden farklı olarak Türkiye’de 18-34 yaş grubunda sağlıklı beslenenlerin oranı (%55) diğer yaş gruplarına göre en az 10 puan daha düşük. Sağlıklı beslenmeye en uzak kesimler en alt gelir grubu (%40) ve işsizler (%44).
Dünyada 3 kişiden 2’si iyi uyuyor
Görüşülen kişiler arasında üç kişiden ikisi (%65) iyi uyuduğunu ifade ediyor. Erkekler (%67), kadınlara oranla daha iyi uyuduklarını belirtirken, eğitim ve sosyo ekonomik statü arttıkça iyi uyuma oranı da artıyor. Emekliler, ücretli - maaşlı ve kendi hesabına çalışanlar uykunun keyfini çıkarabiliyorken, en kalitesiz uykuya sahip olan kesim ev kadınları. Asya Pasifik ülkelerinde iyi uyuyanların oranı %71’e çıkıyor. Ülkeler söz konusu olduğunda en yüksek ve en düşük oranlar Vietnam (%91) ile Şili’de (%40) görünüyor.       
 Türkiye’de ise çok sıklıkla ve sıklıkla iyi uyuduğunu söyleyenlerin oranı geçen yıl ile aynı, % 50. Türkiye bu oranla 39 ülke içinde 37. sırada.
Geçen yılın aksine bu yıl özellikle gelirle ilgili demografik kırılımlarda önemli farklar görünüyor. Üst sosyoekonomik statü ve eğitim (%60) grupları ile üst gelir grubu (%57) toplumun diğer kesimlerine göre biraz daha rahat uyuyor. Ev kadınları içinde iyi uyuduğunu söyleyenlerin oranı yalnızca %41.
Dünyada beş kişiden ikisi düzenli egzersiz yapıyor
Araştırmaya göre, dünya genelindeki insanların yüzde 40’ı düzenli egzersiz yapıyor. 2018’den beri bu oran 3 puan artmış durumda. Kadınlar erkeklere göre daha az spor yapıyor, ev kadınları arasında spor yapanların oranı en düşük seviyede (%31). Eğitim ve gelir seviyesi arttıkça düzenli spor yapanların oranı da yükseliyor. Ülkeler arasında en yüksek ve en düşük oranlar Hindistan (%64) ile Şili’de (%21) görünüyor.
Türkiye’de düzenli egzersiz yaptığını söyleyenlerin oranı %24, geçen yıldan 3 puan daha fazla. Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 37. sırada yer aldı. En çok spor yapan gruplar öğrenciler (%34), üst sosyoekonomik statü ve üst gelir grupları (%31) ile üniversite ve üzeri eğitimliler (%30).
 Sağlığa olumsuz etkisi olan alışkanlıklar
 Araştırmada sağlığa olumsuz etkisi olduğu düşünülen bazı alışkanlıklar da incelendi. Bunlar stres ile sigara ve alkol kullanımı. 
Dünyada üç kişiden biri sıklıkla stres yaşıyor
Araştırmaya göre, dünya nüfusunun yüzde 33’i düzenli olarak stres yaşıyor. Kadınlar (%38) erkeklere (%28) göre daha çok stres altında. Yaş arttıkça stres azalıyor. Beş öğrenciden ikisi sıklıkla stres yaşarken, emeklilerde oran beşte bire düşüyor. Dünyadaki en gergin ulus Japonlar  (%50), en stressiz Vietnamlılar (%5)
Türkiye’de insanların yüzde 40’ı çok sıklıkla veya sıklıkla stres yaşadığını ifade ediyor. Bu oranla 39 ülke arasında 9. sırada. Türkiye’deki en stresli gruplar işsizler (%63), öğrenciler (%51) ve 18-34 yaş grubu (% 50)
Pandemi döneminde sigara tüketimi düştü
Küresel nüfusun yüzde 18’si düzenli olarak sigara kullanıyor. Dünya genelinde erkeklerin çok sıklıkla ve sıklıkla sigara kullanma oranları yüzde 24 iken, kadınlarda bu oran yüzde 13. Sigara kullanımı yaş arttıkça artarken, 65 yaş ve üzeri grupta hızla düşüyor. Eğitim yükseldikçe sigara içenlerin oranı azalıyor. Dünyada sıklıkla sigara kullanan oranının en yüksek olduğu ülke Yunanistan (%37), en düşük ise Nijerya (%5)
Türkiye’de ise düzenli sigara kullananların oranı yüzde 34, bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 3. sırada. Türkiye’de en fazla sigara tüketenler sırasıyla; erkekler (%46), esnaf (%44), ücretli ve maaşlı çalışanlar (%43) ve işsizler (%42).
Dünyada çok sıklıkla veya sıklıkla alkol kullananların oranı ise yüzde 16. Sigarada olduğu gibi erkeklerin alkol kullanma oranı (%20) da kadınlarınkinin (%11) iki katına yakın. Global olarak yaş, eğitim ve gelir arttıkça alkol kullananların oranı da artıyor. Türkiye’de ise yüzde 5’lik kesim çok sıklıkla veya sıklıkla alkol kullanıyor.
DAHA FAZLA OKU

21.04.2022
BAREM WIN Global İklim Değişikliği Araştırması-2
Küresel ısınmanın insanlık için ciddi bir tehdit olduğu konusunda neredeyse tüm dünya hem fikir ve doğal afetlerdeki artış iklim değişikliğine bağlanıyor. 

Bu yazımızda insanların iklim değişikliğinin durdurulması konusunda ne düşündüklerini paylaşacağız. 

İklim değişikliğinin durdurulabileceği umudu hala var

"İklim değişikliğini azaltmak için çok geç" cümlesine katılmama oranlarına göre dünya nüfusunun yarısından fazlası (%52) iklim değişikliğinin hala durdurulabileceği umudunu taşıyor, ancak bu oran geçen yıla göre iki puan düştü. Umutlu olanların oranı yaş, eğitim ve gelir yükseldikçe artıyor. Çalışma durumuna göre ise umut öğrenciler ve emeklilerde en yüksek. Amerika (%57) ve Afrika (%55) en iyimser kıtalar. Asya Pasifik (%49) ve Ortadoğu (%48) bölgeleri ise iklim değişikliğinin durdurulabileceği konusunda daha az umutlu. Bu algı ülkeler arasında da değişiyor. En iyimser ülkeler Brezilya (70%), Meksika (67%), Danimarka (66%), Endonezya ve Paraguay (%64) iken en kötümserler Çin (%38), Pakistan (%34) ve Hindistan (%31).

 
Türkiye %48 katılmama oranıyla iklim değişikliğinin durdurulabileceği konusunda kötümser ülkeler arasında, 39 ülke içinde 28. sırada. En iyimser kesim öğrenciler (%59). Onları 18-34 yaş grubundaki gençler, C1 sosyoekonomik statü grubu ve serbest meslek sahipleri (%52) izliyor.    

Çevre için bireysel çabalar değerli

Diğer taraftan dünya nüfusunun %80’i kendi davranışlarının çevreyi iyileştirmeye yardımcı olacağını düşünüyor. Bu oran geçen yıldan biraz düşük olsa da ümit veriyor. Bu tutum Amerikalı (%86) ve Afrikalılarda (%81) daha büyük oranlarda benimseniyor. Paraguay (%95), Kolombiya (%92), Peru, Endonezya ve Brezilya (%91) kendi davranışlarının olumlu etkisi konusunda en iyimser ülkeler iken Japonya (%62%), Filistin, Çin, Almanya ve Polonya (%68) vatandaşları kendi etkilerini daha düşük olarak değerlendiriyor. 


Türkiye ’de insanlar çevreyi düzeltmek için kendi bireysel çabalarının önemli olduğu düşüncesine dünya ortalamasına göre daha az katılıyorlar (%73). Türkiye bu oranla 39 ülke arasında 30. sırada yer alıyor. Bu alanda da öğrenciler (%85) en önde. Onları üniversite ve üzeri eğitimli grup (%79), ücretli veya maaşlı çalışanlar ve üst gelir grubu (%78) ile 18-34 yaş grubu (%77) izliyor.

Ancak asıl çabayı hükümetler ve iş dünyası göstermeli

Sürdürülebilirlik ve çevre konusundaki çaba farklı taraflardan gelebilir, ancak araştırmada görüşülen kişilerin büyük çoğunluğu (%70) hükümetlerin ve şirketlerin bireylerden daha fazla çaba göstermesi gerektiğini düşünüyor. Bu algı geçen yıla göre 3 puan arttı. Güney Kore (%83), Tayland ve Lübnan (%82) gibi ülkeler esas sorumluluğun bireylerden alınması gerektiğine daha yüksek oranlarda inanıyorlar.    

 
Türkiye esas çabayı hükümet ve şirketlerin göstermesi gerektiği düşüncesine (%68) katılıyor, Dünya sıralaması 23.  Erkekler, C1 ve DE sosyoekonomik statü gruplarında bu oran %72’ye çıkıyor.

Hükümetler çevre koruma konusunda gereken önlemleri almıyor

Çevreye özen göstermek için bireyler, devlet, özel kuruluşlar gibi toplumun tüm aktörlerin katılımı gereklidir. Ancak, ankete cevap verenlerin yarısından fazlası (%51) hükümetlerin çevreyi korumak için gerekli önlemleri aldığını düşünmüyor. Bölge olarak Avrupalılar ve Amerikalılar (sırasıyla %65 ve %62), hükümetlerinin gerekli önlemleri almadığını düşünenler arasında en kritik olanlar. Hırvatistan (%83), Yunanistan (%74), Finlandiya (%73), Sırbistan ve Paraguay (%72) hükümet açısından en kritik ülkeler. Vietnam (%4), Endonezya (%8) ve Filipinler (%12) vatandaşları ise tam tersini, hükümetlerinin çevreyi korumak için gerekenleri yaptığını düşünüyorlar. 
 

Türkiye’de 3 kişiden ikisi (%66) hükümetin çevreyi korumak için gerekli önlemleri almadığını düşünüyor. Türkiye 39 ülke içinde 13. sırada. Bu oranın daha yüksek olduğu kırılımlar oldukça çeşitli; Emekliler (%80), işsizler ve Üniversite mezunları  (%77), AB sosyoekonomik statü grubu (%74), öğrenciler ve 55 üstü yaş grubu (%73), lise mezunları ve üst gelir grubu (%71) ve 18-34 yaş grubu (%68)

İnsanlar çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli

Günümüzde ürünlerini çevre dostu olarak üreten firmalar artıyor. Görüşülen 10 kişiden 7’si (%69) bu çabaları takdir ediyor, katkı sağlamanın bir yolu olarak ve tüketim karşıtlığını desteklemek amacıyla çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli görünüyor. Afrika ve Amerika (%72) çevreye saygılı ürünlere daha fazla ödemeye hazır. Vietnam (%95), Paraguay (%90), Hindistan (%88), Endonezya (%80) ve Peru (%79) vatandaşları bu girişimlere daha yüksek oranda destek veriyor.

 
Türkiye’de çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli kesimin oranı (%72) dünya ortalamasının üstünde. Türkiye 39 ülke içinde 16. sırada. Üst gelir grubu (%84), AB sosyoekonomik statü grubu, Üniversite ve üzeri eğitimli kesim, öğrenciler (%82) ve C1 sosyoekonomik statü grubu (%75) çevre dostu ürünlere daha fazla ödemeye istekli gruplar. 


Araştırma Künyesi: Araştırma 15 Ekim-18 Aralık 2021 tarihleri arasında 39 ülkede 33.326 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleşti. Türkiye’de 25 Ekim – 30 Kasım2021 tarihleri arasında  CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1003  kişi ile görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

18.03.2022
GIA Global Süper Güçler Araştırması
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin 23. gününe gelindi ve barış görüşmeleri henüz sonuç vermedi. Dünya merak içinde, batının ekonomi, medya ve sanat! camiasına uyguladığı ambargo Rusya’yı çekilmek zorunda mı bırakacak, yoksa iş büyüyecek ve 3. Dünya savaşı öngörüleri haklı mı çıkacak.    
 
Savaş Ukrayna ve Rusya arasında yaşanıyor olsa da dünyanın gündemi yine iki süper gücün, Amerika ve Rusya’nın kavgası oldu.
 
Bugün bu konuyla ilgili GIA Global Süper Güçler araştırmasından sonuçlar paylaşıyoruz. 2018 yılından beri her yıl gerçekleştirdiğimiz araştırmaya göre, dünyada dört süper güç var ve bunlardan Rusya ve Çin’in uyguladığı politikaların dünyanın istikrarını bozduğu algısı hakim. ABD son yıl Başkan değişikliği ile imajını biraz düzeltti, olumlu ve olumsuz düşünenler neredeyse eşitlendi. İstikrara olumlu katkısı bulunan tek süper güç Avrupa birliği olarak görünüyor, ancak onun da Dünya politikası üzerindeki etkisi tartışma götürür.
 
Geçtiğimiz yılın son aylarında 44 ülkede gerçekleşen ve Dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden araştırma, Rusya Amerika arasındaki gerginliği ve Ukrayna’nın Rusya’ya olan tepkisini rakamlarla kanıtlıyor. Rusya’nın imajını en negatif bulan ülke Ukrayna. ABD’yi en olumsuz algılayan ülkelerin arasında elbette Rusya da var. ABD’nin dünyada istikrar sağladığı algısının en düşük olduğu ülke Rusya (% 9), Benzer şekilde Rusya’nın dünya istikrarına katkı sağladığını düşünen Amerikalıların oranı yalnızca %11.

Ukrayna’nın Rusya algısı her şeyi açıklıyor
 
Rusya’nın imajı, dört yıl öncesine göre sekiz puanlık bir iyileşme göstermiş olsa da her zaman olumsuz tarafta. Araştırmaya katılanların yarıya yakını Rusya’nın global siyasette istikrar bozucu, üçte biri ise dengeleyici bir etkisi olduğunu düşünüyor. Böylelikle Rusya’nın net global skoru eksi 17 olarak ortaya çıkıyor.
 
Rusya’nın uluslararası politikalarını en fazla istikrar bozucu olarak gören ülkeler Avustralya, ABD, Avrupa, (özellikle batı bölümü) ve Ortadoğu. Diğer yandan Hindistan, Rusya’nın uluslararası politikalarını, Rusya’nın kendisinden daha fazla istikrar sağlayıcı buluyor. Rusya’nın politikaları Afrika’da da olumlu değerlendiriliyor.

Arnavutluk (%86), Vietnam (%76), Sırbistan (%64), Kazakistan (%62 ve Hindistan’da (%57) Rusya’nın uluslararası siyasetinin istikrarı sağladığı düşünülüyor.

En negatif cevaplar ise Ukrayna (%74), Avusturya (%70), Almanya, Kosova, Polonya (%69), Çek Cumhuriyeti (%68) ve İsviçre’de kaydedildi.
 
ABD’nin dünyada istikrar sağladığı algısının en düşük olduğu ülke Rusya
 
ABD için net global skor (politikaları istikrar sağlayıcıdır eksi istikrarı bozucudur) eksi 2. ABD’nin Başkan değişimi ve Afganistan’dan tüm askeri gücünü çekme kararı, dünyanın ABD’ye olan düşüncesini bir yılda yüzde 17 oranında iyileştirdi ise de Afganlar arasında ABD’nin istikrarı bozduğu algısı geçen yıla göre 16 puan arttı.   
 
Araştırmaya göre, ABD’nin en olumsuz algılandığı yerlerin başında Rusya, Ortadoğu ve Batı Asya geliyor. Buna karşın, Hindistan ve Afrika’da halkın çoğunluğu ABD’nin uluslararası politikalarında denge sağlayıcı bir etki buluyor.

Dünyada ABD’nin dünya için denge sağlayıcı olduğu fikrine en yakın ülkeler Vietnam (%76), Arnavutluk ve Nijerya (%72), Filipinler (%71), Kenya ve Kosova (%70), Tayland (%64).

ABD’nin, dünyanın istikrarını bozduğu fikrine en çok katılım Afganistan (%72) halkından geliyor. ABD’nin uluslararası politikalarının dünyanın dengesini bozduğundan emin olan diğer ülkeler sırasıyla; Sırbistan (%71), Irak (%70), Filistin (%68) ve Pakistan (%63).

Dileğimiz tüm dünyaya bir an önce barış gelmesi !
DAHA FAZLA OKU

08.03.2022
BAREM WIN Global Cinsiyet Eşitliği Araştırması
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği araştırması

Araştırma sonuçlarına göre dünyada kadınların en güçlü oldukları yer evleri, en zayıf oldukları ise alan ise politik arena. Erkekler, cinsiyet eşitliğinin sağlandığına kadınlardan daha çok inanıyor. Eşitlik algısının en yüksek olduğu bölge Asya Pasifik.  

Araştırmada, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ölçülebileceği en temel üç ortam olan; ev, işyeri ve politikada eşitliğe ne kadar ulaşıldığı sorgulandı. Sonuçlar, eşitliğe ulaşıldı cevabı verenler ile ulaşılmadı diyenler arasındaki fark alınarak bulunan net endeks ile irdelendi.
 
Evde Eşitlik
 
Dünya genelinde önceki yıllarda olduğu gibi yine kadın ve erkekler için hakların en eşit algılandığı yer ev. Küresel nüfusun %70’i evde cinsiyet eşitliğinin sağlandığına inanıyor ancak bu oran 3 yıl öncesinden (%72) biraz düşük . Dört kişiden biri (%25) evde eşitliğe ulaşılmadığı görüşünde. Dolayısıyla evde net endeks dünya ortalaması %45.
 
Araştırmaya göre yaş grupları arasında büyük bir fark olmasa da eğitim seviyesi arttıkça evde eşitlik algısı artıyor. Benzer şekilde gelir arttıkça da evde eşitlik algısı artıyor.



Evde eşitlik endeksine bakıldığında Türkiye’de oran çok düşük (%13) ve bu oranla 39 ülke arasında 37. ülkeyiz. Kadınlar (%6) ve erkekler (%21) arasındaki fark da oldukça yüksek.
 
İşyerinde Eşitlik
 
Dünyada nüfusun %60’ı iş yerlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığına inanıyor iken %34’ü buna ikna olmuş değil. İşyerlerinde eşitlik global endeksi %26.
 
Kadınlar (%18) ve erkekler (%34) arasındaki algı farkı işyeri için eve göre daha fazla. Endeks yaş arttıkça azalıyor. 18-24 yaş grubunda %31 iken, 65 yaş ve üzerinde %9’a düşüyor. Eğitim arttıkça endeks de artıyor. Eğitimsiz ve temel eğitimli grupta oran %19 iken üst eğitim grubunda %34’e çıkıyor.



Türkiye’de işyerinde eşitlik net endeksi %12. Bu puanla 39 ülke arasında 31. sıradayız. Kadınlar (%2) ve erkekler (%21) arasındaki fark evdekine göre çok daha fazla.
 
Politikada Eşitlik
 
Kadın ve erkeklerin eşit kabul edilmesinin en zor olduğu ortam bir kez daha siyasi alan oldu. Son iki yılda ufak bir artış olsa da (2019’da %48’den, 2021’de %50’ye) nüfusun ancak yarısı siyasette cinsiyet eşitliğinin sağlandığını düşünüyor. Politika alanında eşitlik sağlanmadığını düşünenlerin oranı %43. Böylece politikada net global endeks %7 oluyor.
 
Net endeks erkeklerde %13 iken kadınlarda %0, diğer bir deyişle dünyada politikada eşitliğe ulaşıldığını düşünen kadınların oranı ulaşılmadığını düşünenlerle aynı. Endeks yaş arttıkça azalıyor, eğitim arttıkça artıyor.

 

Türkiye’de politikada eşitlik endeksi negatifte, -%12 ve 39 ülke arasında 27. sıradayız. Bu ortamda da kadınların (-%19) ve erkeklerin (-%3) eşitlik algıları arasında ciddi fark var. 

Cinsiyet eşitliği algısının en yüksek ve düşük olduğu ülkeler
 
Cinsiyet eşitliği algısında en yüksek net endekslerin elde edildiği ülkeler; evde (%86) ve işyerinde (%69) Vietnam, siyasette ise Finlandiya (%76) oldu.  Diğer taraftan, en düşük net endeksler işyerinde İtalya’da (-%23), siyasette Japonya’da (-%51) ve evde Kenya’da (-%6) elde edildi.



Dört ülke her üç alanda da ilk beş ülke arasında: Vietnam, Filipinler, Finlandiya ve Endonezya. Finlandiya dışında hepsi Asya Pasifik bölgesinde. Son 5 ülke içinde ise her alanda yer alan yalnızca Japonya var. Bu grupta ağırlık Avrupa Birliği üyelerinde; İspanya, Almanya, Fransa, İtalya, Slovenya ve Hırvatistan.
 
Araştırma Künyesi: Araştırma 15 Ekim-18 Aralık 2021 tarihleri arasında 39 ülkede 33.326 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi.Türkiye’de 25 Ekim – 30 Kasım2021 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1003 kişiyle görüşüldü.

DAHA FAZLA OKU

10.02.2022
BAREM WIN Global İklim Değişikliği Araştırması - 1
İklim değişikliği tüm dünyayı ciddi bir şekilde etkilemeye devam ediyor. Türkiye uzunca bir süredir küresel ısınmanın olumsuzluklarını bilfiil yaşıyor. Buna rağmen bu olguyu ancak, 2021 yazında güney illerinde önü bir türlü alınamayan orman yangınları ve hemen ardından Karadeniz bölgesinde yaşanan sel felaketi ile iliklerine kadar hissetti. Artık bu olaylara kimse doğanın döngüsü olarak bakmıyor çünkü sıklığı, süresi ve alanı giderek gözle görünür bir şekilde artıyor.
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın adı 11 Ekim 2021 tarihinde T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirildi. Bakanlık geçen hafta sonu “Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye” temalı bir İstişare Toplantısı yaptı. Sonuç bildirgesi; ilk maddesinde konuyla ilgili öncelikleri sıralıyor ve yazının sonunda başlıklarını verdiğimiz toplam 11 maddeyle devam ediyor.
“Madde 1: İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında; sera gazı azaltım, uyum faaliyetleri, yasal düzenleme ve afet önleme çalışmalarımıza öncelik vereceğiz.
Son yıllarda ülkemizi sel, fırtına, taşkın ve yangınlarla derinden etkileyen iklim değişikliğiyle mücadelemize hizmet edecek, ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu çalışmalardan biri olan İklim Kanunu’na altlık oluşturacak hazırlıklarımızı 6 ay içerisinde tamamlayacağız.
Yine aynı hedeflerle ülkemizin, daha temiz bir dünya için teminat olarak gösterdiği eylemleri içeren 2030 ulusal katkı beyanımızı bu yıl bitmeden güncelleyeceğiz.
İklim kriziyle etkin mücadele için geliştireceğimiz Türkiye Ulusal İklim Portalı’yla 81 şehrimizin tamamında, tüm doğal alanlar ve şehir merkezlerinde iklim uyarı sistemleri kuracağız.
Bu sistemle olası afet alanlarına yakın yerlerde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayacağız.

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ARAŞTIRMASI

Global toplumun İklim Değişikliği konusundaki görüşlerini aldığımız araştırmaların sonuncusunu, 2021 yılının son aylarında WIN International ile birlikte 39 ülkede 33.236 kişi  ile gerçekleştirdik. Bu yazıda bu araştırmanın ilk sonuçlarını paylaşmak istiyoruz.

Küresel ısınma insanlık için ciddi bir tehdit
Küresel ısınma tüm dünyada herkesin bildiği bir olgu ve araştırmaya katılanların %86’sına göre insanlık için ciddi bir tehlike arz ediyor, oran geçen yıla göre 1 puan arttı. Sanayileşmiş ve zengin ülkelerin küresel ısınmayı tehdit olarak görme oranı, diğerlerine göre daha az.

Oranın en düşük olduğu Çin’de bile 10 kişiden 7’si küresel ısınma tehdidinin varlığını kabul ediyor ve iki yıl önce %57 olan kabul oranı 13 puan artmış durumda.

Amerika Birleşik Devletleri (%72) Çin’in ardından en düşük tehdit algısına sahip olduğu halde ve Kanada’nın (%86) oranı dünya ortalamasında iken Orta ve Güney Amerika ülkelerindeki yüksek oranlarla Amerika kıtası (%89) başı çekiyor. Onu Afrika (%87) izliyor.

Avrupa Ülkelerinin ortalaması %84. Araştırmada Avrupa ülkelerinden; Almanya (%77), Polonya (%80), İngiltere (%81), Finlandiya, Slovenya, Danimarka (%83) Fransa (%84) ve İspanya (%85) dünya ortalamasının altında tehdit algılıyor.

Japonya’da dört kişiden üçü küresel ısınmayı tehdit olarak algılıyor ve oran yıllar içinde azalıyor.

İklim değişikliğini insanlık için önemli bir tehdit olarak görenlerin en yüksek ve en düşük oranda olduğu ülkeler aşağıdaki tabloda yer alıyor.  

Türkiye’de tehdit algısı tüm demografik gruplarda yüksek
Türkiye’de küresel ısınmanın tehdit olduğunu düşünenlerin oranı %93. Bu, global ortalamanın üstünde bir oran ve Türkiye’yi 39 ülke arasında 5. sıraya yerleştiriyor. Bu yıl geçen yıla göre 4 puan artış var, aynı zamanda tüm demografik gruplara yayılma söz konusu. 2020 yılı sonunda gerçekleştirdiğimiz araştırmada üst eğitim (%98), üst sosyoekonomik statü (%94) ve üst gelir (%92) grupları ile toplumun geneli (%89) arasında anlamlı farklar vardı. Bu yıl ise fark yalnızca eğitim grupları arasında; oran Lise ve Üniversite mezunları arasında %96’ya çıkıyor.  

Doğal afetlerdeki artışın nedeni  küresel ısınma
Görüşülen 10 kişiden 8’i (%81) orman yangınları, seller, fırtınalar gibi doğal afetlerin, global ısınmanın bir sonucu olarak arttığına inanıyor. Kadınlarda bu algı daha fazla (%82), Amerika kıtası (%84) ve Asya Pasifik bölgesinde (%81) doğal afetlerin artışını küresel ısınmaya bağlayanların oranı daha yüksek. Vietnamlılar, Meksikalılar ve Perulular bu iki olgunun paralel ilerlediğini düşünme konusunda ilk sıradalar.   

Türkiye’de doğal afetlerdeki artışı küresel ısınmaya bağlayanların oranı (%83) dünya ortalamasının üstünde ve tüm demografik gruplarda yaygın. 39 ülke içinde  16. sırada. Üst gelir grubunda oran %86’ya çıkıyor.

Dileğimiz tüm insanların, şirketlerin ve devletlerin iklim değişikliği mücadelesinde bir an önce samimi olarak yer almaları.

“Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye” Toplantısı Sonuç Bildirgesi Maddeleri
“Madde 1: İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında; sera gazı azaltım, uyum faaliyetleri, yasal düzenleme ve afet önleme çalışmalarımıza öncelik vereceğiz.
Madde 2: İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında; şehirlerimize yeşil finansman imkanlarını artıracağız.
Madde 3: Dönüşümü ve tasarrufu esas alan; tüm sektörlerimizde yeniden kullanımı hâkim kılacak döngüsel ekonomi modeline geçeceğiz.
Madde 4: Çevre etiketi sistemini yaygınlaştıracak, çevre dostu ürün ve hizmet sektörlerinde rekabet gücümüzü artıracağız.
Madde 5: İklim dostu yeşil binaların yapımı önceliklendirilecek ve teşvik edilecek.
Madde 6: Döngüsel ekonomi kapsamında sanayi tesislerimizden çıkan atık ısıyı geri kazanacak; evlerimizin, işyerlerimizin ısıtma kaynağı olarak yeniden kullanacağız.
Madde 7: Hava kirliliğini azaltacak, “iklim dostu karbon nötr şehir projesi”ni hayata geçirecek, ülkemizin belirli noktalarında düşük emisyon bölgeleri oluşturacağız.
Madde 8: Ülkemizdeki tüm kirlilikle mücadele eylemleri tek merkezden yönetilecek.
Madde 9: Yeşil kalkınma hedefine dair tüm projelerimizde gençlerimize öncelik vererek, tüm sektörlerde yeşil istihdamı artıracağız.
Madde 10: Doğal afetlerle mücadele için sürdürülebilir arazi yönetim modeline geçeceğiz.
Madde 11: Yeşil kalkınma devriminin vatandaşlarımıza, gelecek nesillerimize anlatılması için eğitim, farkındalık ve kapasite geliştirmeyi yaygınlaştıracağız”.
Ayrıntılar linkte yer alıyor: https://www.csb.gov.tr/yesil-kalkinma-yolunda-turkiye-istisare-toplantisi-sonuc-bildirgesi-bakanlik-faaliyetleri-32046

DAHA FAZLA OKU

28.02.2022
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Araştırması
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) son yıllarda iş dünyasında sıklıkla duyduğumuz bir kavram. KSS şirketlerin, "etik davranışı” ve işlerinin çevre, toplum ve insanlar (vatandaş, müşteriler, çalışanlar) üzerindeki etkisini dikkate almaları şeklinde tanımlanıyor. 
Bugünkü yazımızın konusu, şirket ve kurum çalışanları olarak çok iyi bildiğimiz bu kavramın toplum genelinde ne kadar bilindiğini, nasıl görüldüğünü ve etkisini ölçen bir global araştırmanın ilginç sonuçları.
Araştırmayı WIN International grubu ile birlikte 2021 yılının son aylarında 39 ülkede 33.236 kişi ile gerçekleştirdik.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk yeterince bilinmiyor
Dünyada araştırmaya katılan kişilerin %48’si KSS kavramından haberdarken, %42’si bu kavramı daha önce hiç duymadığını söylüyor. KSS farkındalığı erkeklerde kadınlara göre daha yüksek olup, yaş ve eğitim yükseldikçe artıyor. Çalışma durumuna bakıldığında; tam gün çalışanlar, öğrenciler ve emekliler bu kavrama daha yakın. Yarı zamanlı çalışanlar, işsizler ve ev kadınları ise kavramı daha az biliyor. Bölgeler arasında da anlamlı farklar görünüyor. Avrupa ve Asya Pasifik Bölgelerinde kurumsal sosyal sorumluluğun ne olduğunu bilenlerin oranı bilmeyenlere göre daha yüksek. Amerika kıtası da aradaki fark çok az da olsa, bu gruba katılabilir. Diğer taraftan Ortadoğu Bölgesi’nde nüfusun %60’ı bu kavramı bilmiyor, bilenlerin oranı yalnızca %35.



Türkiye’de KSS 
Türkiye’de KSS kavramını bilenlerin oranı dünya ortalamasına göre oldukça düşük (%31). Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında 34. sırada. Türkiye’de KSS bilinirliği üst sosyoekonomik statü (%51), üst eğitim (% 48) ve üst gelir (%40) grupları ile ücretli veya maaşlı çalışanlar (%35) arasında ortalamadan yüksek.

Araştırma, kurumsal sosyal sorumluluk tanımının henüz yeterince yerleşmediğini ortaya koyuyor. Bu durum iletişim ve farkındalık çabalarına ihtiyaç duyulduğu anlamına geliyor. Ancak tanımlandığında bireylerin bu kavrama uzak olmadığı ve bu konuda yorum yapabildikleri görülüyor.

Tüketici, KSS çalışmalarını samimi bulmuyor

Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluğa ne kadar ciddi yaklaştıkları ve çabalarında ne kadar samimi oldukları sorusuna gelen cevaplar pek olumlu değil. Dünya genelinde görüşülen kişilerin %39’u şirketlerin KSS çabalarını samimi değil, göstermelik olarak değerlendiriyor, %25’i ise çoğu şirketin kurumsal sosyal sorumlulukla hiç ilgilenmediğini, yalnızca işlerine odaklandığını düşünüyor. Şirketlerin, kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konularında ciddi olarak çalışıyor olduğunu düşünen bir kesim de var ve oranı %19. Bu oran Asya Pasifik bölgesinde %31’e ulaşıyor. En kritik sonuç ise şirketlerin KSS çabalarının göstermelik olduğunu düşünenlerin %48’e, şirketlerin bu konuyu hiç önemsemediklerini düşünenlerin ise %35’e çıktığı Ortadoğu’dan geldi.

Yüksek eğitimli kişiler arasında, şirketlerin KSS kapsamında ciddi şekilde çalıştığına inanan daha fazla katılımcı var, ancak “sadece gösteriş” olduğuna dair inanç da hala geçerli. Araştırmaya katılan ülkeler içinde, “çoğu şirket KSS ve sürdürülebilirlik alanlarında ciddi şekilde çaba gösteriyor” düşüncesinde en yüksek oranı Asya Pasifik ülkeleri aldı. Bununla birlikte hemen hemen her ülkede, şirketlerin KSS konusunda dikkatsiz olduklarına dair görüş hakim.



Türkiye’de KSS Algısı
Türkiye’de şirketlerin KSS ve sürdürülebilirlik konularında ciddi olarak çalıştığını düşünenlerin oranı yalnızca %7. Bu oranla Türkiye, 39 ülke arasında 38. sırada yer alıyor. Bu konuda demografik kırılımlarda anlamlı bir fark görünmüyor. Görüşülen kişilerin yarıdan çoğu (%52), şirketlerin KSS çalışmalarını samimi bulmuyor ve göstermelik olarak yapıldığını düşünüyor. Bu konuya üst eğitim grubu (%69), üst sosyoekonomik statü grupları (%64), üst gelir grubu (%61) ve gençler (%57) daha da şüpheci yaklaşıyor. Görüşülen kişilerin üçte biri (%32) ise şirketlerin KSS ile ilgilenmediği ve kendi işlerine baktıkları fikrinde. Alt eğitim ve sosyoekonomik statü grupları (%40) ile erkekler ve orta sosyoekonomik statü grupları (%37) bu fikre daha yatkın. 

Görüşülen kişiler şirketlerin sürdürülebilir hedeflere bağlılığı konusundaki şüpheleri şirketlerin bir yandan farkındalığı, diğer yandan güveni ve şeffaflığı artırmaları gerektiğini bir kez daha vurguluyor.

Tüketicinin firmalardan beklentisi var

Dünya genelinde görüşülen kişilerin çoğu (%70) müşterisi oldukları firmaların/ markaların sosyal sorumlu davranışlarının kendileri için önemli olduğunu söylüyor. KSS’nin önemsiz olduğunu düşünenlerin oranı yalnızca %24. Çalışma durumuna bakıldığında, öğrenciler, tam gün çalışanlar ve emeklilerin KSS’ye daha çok önem verdikleri görülüyor.  Eğitim seviyesi arttıkça KSS kavramının önem derecesi artıyor.



Türkiye’de KSS daha da önemli
Türkiye’de müşterisi oldukları firmaların KSS davranışlarının önemli olduğunu söyleyenlerin oranı dünya ortalamasının üstünde (%75). Bu oranla Türkiye 39 ülke içinde 13. sırada yer alıyor. Üst gelir grubu (%82), üst eğitim grubu ile ücretli veya maaşlı çalışanlar (%80) ve üst sosyoekonomik statü grupları (%79) şirketlerin KSS faaliyetlerini daha da çok önemsiyor.

KSS, satın alma kararlarını etkiliyor

Küresel düzeyde görüşülen kişilerin %62’si şirketlerin sosyal sorumlu davranışlarının satın alma kararlarını etkilediğini söylerken, %31’i alışverişlerinde şirketlerin KSS çalışmalarından etkilenmiyor. Kısaca insanlar şirketlerin etik davranış ve sosyal rolüne önem veriyorlar.
Sonuçlar, bölgeler ve cinsiyet arasında benzer dağılırken, yaş kırılımlarında durum farklılaşıyor; daha yaşlı insanlar, satın alma söz konusu olduğunda KSS ve şirketlerin etik davranışlarından daha az etkilenme eğilimindeler.



Türkiye’de insanlar KSS çalışmalarından etkileniyor
Türkiye’de şirketlerin KSS faaliyetlerinin satın alma davranışlarına etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı %80, Türkiye bu oranla 39 ülke arasında 4. sırada. Öğrenciler (%88), üniversite ve lise eğitimli kişiler (%84) için bu etki daha da fazla.

İnsanlar, şirketlerin KSS davranışlarının kendileri için önemli olduğunu ve aynı zamanda satın alma kararlarını doğrudan etkilediğini ifade ediyorlar.

Araştırma Künyesi : Araştırma 15 Ekim-18 Aralık 2021 tarihleri arasında 39 ülkede 33.326 kişiyle çeşitli yöntemlerle görüşülerek gerçekleştirildi. Türkiye’de 25 Ekim – 30 Kasım 2021 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 1003 kişi ile görüşüldü.
DAHA FAZLA OKU

31.12.2021
BAREM GIA Global Mutluluk Araştırması
Yılın son gününde sizinle global mutluluk araştırmamızı paylaşmak istiyoruz.

Mart 2020’de pandemi krizi başladığında, dünya vatandaşlarının çoğu krizin sonbaharın sonunda biteceğini düşünüyordu. 2021 yılında aşılamanın hızlanması, sağlık krizini çözeceği beklentisini yarattı. 2022 yılına yaklaştığımız bugünlerde ise algı; pandemi ilgili net bir sonun beklenmediği ve durumun kronik bir hale geldiği yönünde.

GIA ile birlikte 45 ülkede yaptığımız araştırmanın sonuçları gösteriyor ki; 
Pandemiye rağmen dünyada insanların yarıdan çoğu (%57) mutlu.  
 
Cinsiyet mutluluğu etkilemiyor
Dünyada kadınlar ve erkekler aynı oranda mutlu

Dünyada yaş ilerledikçe mutluluk azalıyor
Dünyada 18-34 yaş grubu yüzde 61 oranla en mutlu kesim. Mutlu olanların oranı 35-54 yaş grubuna yüzde 58’e, 55 yaş ve üzeri kişilerde ise yüzde 50’ye düşüyor.

Gelir arttıkça mutluluk da artıyor.
Toplumun en üst gelir grubunda 3 kişiden ikisi mutlu iken (%67), en alt gelir kesiminin ancak yarısı mutlu (%49).
 
Mutluluk, eğitim düzeyine göre değişiyor
Dünyada eğitim arttıkça mutluluk artıyor. Eğitimsiz ve temel eğitimli gruplardaki insanları yüzde 52’si mutlu iken, mutlu olanların oranı orta eğitimlilerde yüzde 56’ya, üst eğitimliler arasında ise %63’e yükseliyor.

Çalışma durumu da mutluluğu etkiliyor
Dünyada öğrenciler ve çalışanlar en mutlu kesim (%61), ev kadınları arasında mutluyum diyenler ortalamanın üstünde (%58). En düşük mutluluk oranları işsizler (%50) ve emeklilerde (%45).
 
En mutlu din grubu Museviler 
Dinler arasında da farklılıklar var. Dünyadaki en mutlu din grubu Museviler (%65). Onları Hindu’lar (%62) izliyor. Müslümanlarla (%60) Roman Katolik ve Protestan Hristiyanlar (%59) yakın mutluluk oranlarına sahip. En az mutlu gruplar ise Budist’ler (%54), Ateist ve Agnostikler (%52)
 
En mutlu ülke Kolombiya, en mutsuz Hong-Kong
Dünyada en mutlu 5 ülke; Kolombiya (%83), Kazakistan (%81), Ekvator, Malezya ve Nijerya (%78) iken en az mutlu 5 ülke; Hong-Kong, Gana (%37), Ermenistan, İtalya (%39) ve Rusya (%41)    

Türkiye’de 10 kişiden biri çok mutlu ve üç kişiden biri mutlu
Yaptığımız araştırmada Türkiye’de mutlu olduğunu ifade edenlerin oranı %42.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mutluluk açısından kadınlar ve erkekler arasında fark görünmüyor.

Dünya genelinden farklı olarak yaş arttıkça mutluluk da artıyor. En az mutlu grup 18-34 yaş arasındaki gençler (%37) iken 55 yaş ve üzerindeki kişilerin %45’i mutlu.

Türkiye’de mutluların oranı; üst sosyoekonomik statü grupları olan AB’de %55 iken, diğer grupların toplamında %39’a düşüyor.

Çalışma grupları açısından bakıldığında ev kadınları (%44), öğrenciler ve ücretli çalışanlar (%43), esnaf ve emekliler (%42) yakın mutluluk oranlarına sahipken en az mutlu kesim işsizler (%24).

Türkiye’nin en mutsuzları; işsizler ve gençler.

Araştırma Künyesi: Araştırmada Ekim – Aralık 2021 aylarında, 45 ülkede 41.560 kişiyle görüşüldü. Türkiye’de Kasım ve Aralık aylarında 1003 kişi ile CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle anket yapıldı. 
DAHA FAZLA OKU

Аdres

Tekirler Sokak No:3, Levent, Beşiktaş/İstanbul 34330

Тelefon&Fax

Tel : +90 501 124 6415
Fax : +90 212 320 2277

E Posta

barem@barem.com.tr

Sosyal Medya


Barem © 2022